Korku, özgürlük ve ütopya üzerine
De Cive’nin arka kapağındaki Elias Canetti alıntısını aktarmadan önce bir girizgâh yapalım. Tarihçiler, bütün devirlerin kırbacı korku - insan ilişkisinin önemli bir öge olduğunu sürekli anımsatırlar. Hitabeti, retoriği, kalemi güçlü kimi filozoflar da bu gücün kaynağının kabasıyla, incesiyle hükmetme mekanizmasında yani “devlette” olduğunu öne sürmüşlerdir. Kimilerinin ise kaynağı, biçimi nasıl ve neresi olursa olsun güce boyun eğdiklerini, tilmizlerine de boyun eğmeyi öğütlediklerini daha baştan söyleyeyim de olası sürç-i lisan kapısını kapatmış olayım. O zamanların verili koşulları içinde, güç odaklarına boyun eğenleri kınayanlara “başka ne yapacaklardı?” demek tarihe bakmanın ön koşulu sayılıyor; neyse ki aynı zaman diliminde ya da daha önce başka türlü düşünebilenler, yazıp çizebilenler var da, böylece kimi filozofların büyük olsalar da evrensel olamadıklarını öğreniyoruz. Sorun, o büyük filozofların temel düşüncelerinin tarihte kalmayıp hâlâ geçerli sayılması, siyasetçilere yol gösteriyor olmasıdır.
***
Konumuz, kimilerinin pek sevdiği, tarih içinde anlamaya çalışmak yerine hâlâ referans olarak kullanmayı seçtikleri Thomas Hobbes’tur. Biz ise bu monarşi yanlısı “materyalist” filozofa eski yüzyılların ve zamanımızın devletlerini anlayabilmek için bakıyoruz. Diyor ki, yazdıklarında naif bir saflık bulduğum Elias Canetti: “... öyleyse Hobbes’un anlatım şekli beni niye böylesine etkiliyor? Sanırım Hobbes’da benim en çok mücadele etmek istediğim şeyin düşünsel köklerini buldum. Hobbes gücün ağırlığını, bütün insan davranışlarında gücün merkezi yerini saklamayan tanıdığım tek düşünürdür; ama gücü yüceltmez. Onu düpedüz gösterir.” (Belge yayınları, De Cive - Yurttaş Üzerine- arka kapak yazısı) Canetti’nin en çok mücadele etmek istediği o şeyin düşünsel kökenlerini bulduğu Hobbes, De Cive’nin “Üç Devlet Biçimi Üzerine” başlıklı yedinci bölümünde (a.g.e. s.110) demokrasinin imkansızlığını, neden uzun ömürlü olamayacağını uzun uzun, içselleştirerek anlatır. Sonuçta halkın haklarını ya Asiller Konseyi’ne yani aristokratlara ya da bir monarka, krala devretmesi gerektiğine inandırır okurunu. Gerekçesi hem “ebedi barışa” başka türlü kavuşulamayacağı hem de demokrasinin imkansızlığı, halkı oluşturanların yetenekleri bakımından yetersiz oluşudur. Artık bundan sonrası monarşinin monarkın aldığı, geri verilmesinin imkansızlığı üzerine sayfalar dolduran yetki ile ilgilidir ki günümüzde de pek çok ülkede, biz de yabancı değiliz, öyle değil mi, “ah ne kadar iyi, ne kadar açıklayıcı,........
© İleri Haber
visit website