YAZARIN FARKI NEDİR?
Yazabilmek çok farklıdır.
Dünya genelinde yazar kartvizitinden daha üstün bir kartvizit yoktur.
Dünyanın en seçkin mesleğidir yazarlık. Her zaman gıpta ile bakılmıştır. Sanatın, sanatçının tam tanımına uyar. Çoğu zaman yanlışlıkla ve bilinmeden şarkıcılara, sadece şarkı söyleyenlere sanatçı dendiği olur. Oysa bu yanlıştır. Sanatçı; üretebilen, ürettiğini servis yapabilendir. Oysa şarkı söylemek ise sadece icra etmektir. Eğitimini aldıktan sonra genelde herkes şarkı, türkü okuyabilir. Oysa yazarlık böyle değildir. En çok ölümsüzleşen, en çok saygı gören işi yazabilmektir.
Yazar, ölümünden sonra yaşayabilendir. Bir nevi ölümsüzdür, öldükten sonra da yol göstermeye devam eder.
İnsanlık tarihi yazı ile gelişmiştir. Yazı eskimez; zamanı geçmez, herhangi bir eşya gibi atılıp çöp olmaz. Bütün kutsal kitaplarda yazı kutsaldır. Yazıya, yazarına, okumaya, eğitimine önem vermeyen birey ya da devlet gelişemez. Yazı; gelişmenin, değişmenin ilk adımıdır…
İnsanlar yazı yazmanın kolay olduğunu düşünürler. Hatta ilk gençlik dönemlerinde şiir yazdıklarını ve isteselerdi bu işi daha da ileriye götürebileceklerini söyledikleri de çok olur. Bir yerlerden akıllarında kalan dizeleri yazıp kendi şiirleri olduğunu söylerler ve buna kendileri bile inanırlar. Daha da ileri gidip; yazabilmek için bir manzaranın karşısında olmayı, doğanın içinde bulunmayı, yazlıkta yalnız kalmayı, hafta sonu tatillerinde farklı yerlerde bulunabilmeyi yazı yazmaya vesile olduğunu söylerler. Yazmak için gerekli malzemelerin buralardan toplandığını, yazarların bunlara zaman buldukları için ilham aldıklarını söyleyip, eğer kendisinin de bu imkânı olmuş olsaydı, bir sürü kitaplar yazabileceklerini söylerler. Oysa tüm bunlar yanlıştır. Böyle bir şey asla olmamıştır. Hiçbir doğa, hiçbir manzara, hiçbir yazlık ev ya da hafta sonu insana yazı yazdıramaz.
Aşk da yazı yazdıramaz!
Mutluluk da yazdıramaz!
Mutsuzluk da!
Hüzünler de, acılar da, ayrılıklar da yazdıramaz.
Hatta dünya güzeli bir kadın ya da en yakışıklı erkekte de olsa, şair olmayan birisine şiir yazdıramaz.
Yazarın ve yazının bu anlamda derinliği de farklıdır.
İsterseniz yazmanın nasıl bir şey olduğunu görmek için sizde bir kâğıt kalem alıp yazmaya başlayın ve bir on sayfa yazın bakalım, neler yazabileceksiniz? Çok sevdiğiniz birisine; anne babanıza, kardeşinize, sevgilinize, eşinize bir mektup yazın. Sonra bu yazdığınız mektubu tüm tanıdıklarınız ve tanımadıklarınızla paylaşın. Yazdığınız bu mektubu sadece yazdığınız kişinin mi okumasını istersiniz yoksa herkesin mi? Sonra okuduğunuz, gördüğünüz ya da tanıdığınız yazarları bir düşünün.
O kitapları nasıl yazabilmiş, değil mi?
İşte yazarın bir farkı da budur; yazdıklarını herkesin okumasını ister.
Yazar, hiçbir zaman bireysel olarak kendini düşünmez, toplumun geneline hitap eder, olayları bireysel değil, objektif olarak ele alır.
Yani yazarın gönlü herkesin kapsayacak kadar geniştir.
Yazarın gönlü gökyüzüdür.
Yazmak, bir doğum sürecine benzer. Bu süreç bir yükü taşımak gibidir. İçinde sürekli bir doluluk halinin var olmasıdır. Var olandan daha farklı bir şeyi söyleyebilmektir. Ve en çokta “mutsuz olmakla” ilgilidir, denirse abartı sayılmaz. Ve bilinmelidir ki mutluluğu anlatacak bir şeyi çoğu zaman olmaz. Yazarın iç dünyası acıyla, gözyaşıyla, hasretle doludur. Bir şeyleri daha iyi yapmak gayretiyle sürekli çalışır, gelişir ve olgunlaşır. Mutlu, mutsuz olmak ve üretebilmek ayrı şeylerdir.........
© Hürses
visit website