Başımıza taş yağsa ancak o zaman teselli olurum
19 gün boyunca videolarını izledik. Gülüşünü sevdik. Adı gibi narin duruşunu taşıyan bedenindeki tüm azalar yerli yerinde, aklı karışmamış halde bulunsun, lütfen sadece kaybolmuş olsun, eziyete uğramamış olsun istedik.
Ama aslında ilk günden beri biliyorduk.
Belki de bu yüzden hayatımızda ilk kez birinin ‘beden bütünlüğü’ için dua ettik.
Narin’in ölmüş, daha doğrusu öldürülmüş olabileceğini, evet, ilk günden beri galiba biliyorduk. İçten içe hissediyorduk. Çünkü Kemal Tahir "Kurtlukta düşeni yemek kanundur" derken aslında kurtlar hakkında çekilen bir belgesele metin yazmak için bu cümleyi kurmuyordu. Bu coğrafyayı anlatıyordu. İşin aslı, düşeni yerlerdi. Kız çocuğu olarak doğmak ise, daha doğarken düşmekti.
Nitekim 19 gün sonra Narin’in cesedine ulaşıldı. Daha önce aranmış olan bölgede, torbanın içinde, elif bası, Kuran-ı Kerim’i ve terlikleriyle beraber. Canı dışında, canlı geçirdiği son saatleri tanımlayan her şey torbadaydı.
Kısacık hayatı, küçücük bedeni, ağır çeksin de, derenin dibine batsın diye konulmuş taşlar vardı torbada. İnsanlığı ağır çekimde dibe batanlar, içine bir çocuk tıkıştırdıkları çuvalın üzerini de taşlarla örtmüşlerdi. Yağacak taş da mı kalmadı gök yüzünde?
Narin’in cesedi deforme olmuş, sol bacağı kopmuş. Boynunda lezyonlar…
Söylenecek tek bir şey var aslında…
Allah hepimizin belasını versin.
Çocukları koruyamadığımız için, kurtaramadığımız için, evlatlarını handiyse "Çocuktur ölür" gibi bir ön kabulün kucağına bırakan ebeveynleri yeterince güçlü şekilde izlemediğimiz için, yakalarından tutup sarsmadığımız için. Tehlikenin hep dışarda olduğunu sandığımız için. Ebeveyn olmanın sadece dışarı değil, içeri de bakmayı gerektiğini hala anlayamamış olduğumuz için. Ailenin kutsallığının, ailenin geri kalanına hükmeden aile reisleriyle değil, birbirini kendi gözünden, elinden ve kendi kanından olanlardan bile kollamakla mümkün olacağını hala........
© Habertürk
visit website