Distopya
Bu kelime “distopya” ürperti verir bana... İndimde, bildiğiniz nahoş kelimeler arasındadır. Güzel göndermeler yapan, idealize edilmiş toplum tasavuru “Ütopya” ile murad edilenin tam zıttıdır... Ki bu kavramın ilk defa John Stuart Mill tarafından kullanıldığı ifade edilir. Fakat “ütopyanın tersi” değil, Mill’in “kötü bir yer” anlamında kullandığı da yazılıdır. Hani bu arada bilirsiniz; George Orwell’ın “Bin Dokuz Yüz Seksen Dört” ve Aldous Huxley’in “Cesur Yeni Dünya” adlı romanları, meşhur distopiklerdir. Yine Emin Alper’in “Abluka; 2015” filmi ile Zafer Partili Hande Karacasu’nun “Sessiz İstila” kısa filmlerini de hatırlatmak isterim.
“Distopya” deyince aklınıza bir toplumda beliren politik, iktisadi, teknolojik ve dini problemler gelmeli. Bu problemleri “yok sayan” otoriter yönetimler, daha doğrusu zorlama ile toplum kesitlerini bastıran, susturan rejimler de unutulmamalıdır tabii… Devam edelim. Merriam Webster’da distopya hakkında şöyle bir tanım geçer: “insanların sefil, insanlıktan uzak , korku dolu hayatlar yaşadığı hayali bir dünya veya toplum”. Ne kadar karamsar, endişe verici bir tanımlama değil mi; ama durum bu! Aklıma distopyayı çağrıştıran mesele Celal Şengür’ün açıklamaları oldu. Bu ilginç, renkli, muhalif; fakat alanında kıymetli bilim adamımız şu cümleleri sarf diyor; “Türkiye’nin sonu artık belli ve uzakta da değil bu. Önümüzdeki 30-40 yıl içinde Türkiye olmayacak. Yani bu 20 senelik AKP iktidarı ve ondan önce 1950’den beri gelen, bu dine önem veren iktidarlar, bunlarla beraber, Türkiye’nin istikbali kapanmıştır”.
Mustafa Kemal’e ve onun kurduğu Cumhuriyet’e meftun bir adamın bu cümleleri inanarak söylemesi sanırım zor; lakin kastı belli. “Hoca endişeli” diyebilirim; ama (o çok sevdiği ve kullandığı kelime ile diyelim) aptal bir adam değil. Bu sebeple cümlelerinin........
© Habererk
visit website