Bilim ve eğitim tarihinin gizledikleri: Maarifte ve Ahlakta kurucu önderler ve öncüler
Milli Eğitim’de yapılması gereken işlerin başında ders kitaplarına maksatlı olarak yerleştirilen yalan ve düzmece bilim tarihi bilgilerinin gerçek olanlarıyla değiştirilmesi gelmektedir. Bakanlığın son günlerdeki çalışmaları bu anlamda ümit vermektedir. Bu çalışmaların hayırlı neticeler vereceğini “Batının yerli ajanları” tarafından çıkarılan gürültülerden anlamak mümkün. Çalışmalar çıkarılan gürültülere aldırmadan devam etmelidir.
Türkiye'de insanlar, özellikle gençler ülkeyi terk etmek için adet can atıyor. Ne oldu bize böyle?
Batının karikatür taklidi tarihsiz ve talihsiz eğitim kurumlarımızın ürünleri ile gelinen noktayı ibretle seyrediyoruz. İnsanımızın ülküleri, iddiaları, rüyaları yok edilince esen sert rüzgârların önünde savrulan “celladına âşık” kuşaklar zuhur etti.
Şu anda en elzem vazife ve biricik çıkış yolu ruhumuzu, zihnimizi, dimağımızı besleyen ve bizi biz yapan maarif, medeniyet, insan, bilgi, ahlak, erdem, toplum, öğretmen ve öğrenci özelliklerimizi kazandıracak öncü projeler hazırlamak. Özellikle Fuat Sezgin’in çalışmaları ile gün yüzüne çıkan bilim tarihi gerçeklerinin ders kitaplarının yansımasıdır.
Fuat Sezgin son yüzyılın çıkardığı en büyük bir deha. Yusuf Kaplan’ın dediği gibi “O İslâm medeniyetinin, bilim ve düşünce tarihinin özü, özeti, ruhudur” Çağımızın en büyük bir bilim tarihçisi olan Fuat Sezgin Ortaçağdaki Müslümanların bilim mirasını ortaya çıkaran kapsamlı çalışmalar yaptı. Bu çalışmalarda İslam medeniyetinin özellikle matematik, astronomi, geometri, fizik, kimya, tıp, coğrafya, felsefe gibi pozitif bilim alanlarında kaydettiği gelişmeler ve bu gelişmelerin batı medeniyetinin doğuşu üzerindeki etkisini ele aldı. Batı bilimi ve teknolojisi İslam medeniyetinin çocuğudur hükmünü verir. Medeniyetimizin değerini ve derinliğini, çapını anlayabilmek için Fuat Sezgin’i ve çalışmalarını tanımak şart. Öğrencilere bazan soruyorum: “Fuat Sezgin hocayı ve kurulmasına vesile olduğu bilim tarihi müzesini ziyaret ettiniz mi?”. Bir sınıfta ancak üç beş kişi çıkıyor. Peki Dünyanın tanıdığı ve takdir ettiği Fuat Sezgin hocayı biz niçin tanıtamadık? Bu gafletimizi nasıl açıklayabiliriz?
Bu yazımızda Milli Eğitimde son zamanlarda hızlanan müfredat değişim çalışmalarına esas olacak önemli bir projeden ve davadan söz edeceğiz. Bu proje bir bakıma unutulan ve unutturulan Fuat Sezgin hocanın davasını Maarif boyutu ile tekrar yaşatma ve gündeme alma davasıdır.
Maarif Platformu olarak başlattığımız bu projenin Bakanlığın “yerli ve milli kendi modelimize geçeceğiz” ilanını yaptığı ve bu amaçla çalışmalara başladığı günlere rastlamasından dolayı, zamanı gelmiş bir çalışma olarak görüyoruz.
MAARİF DÜŞÜNCEMİZİN KURAMSAL TEMELLERİ
Bu amaçla Maarif platformu çok önemli bir proje başlattı. Maarif Düşüncemizin Kuramsal Temelleri (1. Cilt) kitabı neşredildi. Editörlüğü eğitim bilimci profesörler Burhan Akpınar, Behçet Oral ve Bayram Özer hocalar tarafından yapılan bu kitap farklı üniversitelerden 30 bilim insanının ortak çabasıyla PEGEM yayınları arasında çıktı. Kitabın ilk cildi toplam 22 bölümden oluşmaktadır. Kitabın tanıtımının yapıldığı adres aşağıdadır.
https://pegem.net/urun/Maarif-Dusuncemizin-Kuramsal-Temelleri-1/264135
Bu proje için ilk planda 25 farklı üniversiteden (4 farklı ülke) 42 akademisyen bir araya geldi. Seri halinde birkaç cilt planlanan kitabın diğer ciltleri için çalışmalar sürüyor. Bu seri tamamlandığında yerli, milli ve manevi değerlerimiz ile beslenmiş bir eğitim sistemi vücuda getirmenin ilk adımı olan nazari (kuramsal, teorik) zemin hazır hale gelmiş olacaktır.
Kitapta çalışmanın amacı şöyle ifade ediliyor: Mevcut zamanı ve zamanın ruhunu dikkate almak suretiyle, Batı ve Doğu'nun ilmi birikimlerini sentezleyerek güncel ve işe yarar müsbet uygulanabilir eğitim politikalarımızın oluşabilmesine katkı sağlamak. Bunun için kendi tarihimiz, kültür değer ve inançlarımızdan beslenen tarihe mal olmuş, insanlığa umut vermiş Türk ve İslam düşünürlerinin eğitimle ilgili fikir, eser ve düşüncelerini ortaya çıkarmak ve eğitim literatürüne kazandırmaya çalışmak.
KİTABIN/PROJENİN ÖNEMİ
Kitapta ortaya çıkan dikkat çekici önemli sonuçlardan biri medeniyetimize ve kültürümüze dayalı maarif anlayışında kullanılan kavramların ve oluşturulan muhtevanın, günümüzde geçerli pedagoji kavram ve muhtevasına benzerliğidir. Fakat maalesef biz bu zenginliğe rağmen günümüzde milli bir pedagoji oluşturamadık. Batı’dan ithal ettiğimiz pedagojinin temelleri incelendiğinde gördüklerimiz bizi şaşırtıyor: Batılı bilim insanları, Doğu’yu özellikle de İslam bilim dünyasını, “oryantalizm” disiplini çerçevesinde sistematik olarak asırlar boyunca incelediler. “Her şeyin miladını kendilerinden başlattılar. İslam ve Türk düşünürlerinin maarife dair kavram ve muhtevasını, kaynak göstermeden bazı değişiklikler yaparak kendilerine mal ettiler. Bilim tarihçilerinin itirafları incelendiğinde Batılı bilim insanlarının kaynak göstermeden İslam ve Türk dünyasına ait fikirleri kopyaladıkları görülmektedir. Fuat Sezgin hocanın çalışmalarında bu durumu açıkça görebiliyoruz.
İslam düşünürlerinin fıtratın değişmez özüne dair tespit ettikleri kavramlar ve oluşturdukları muhteva, çağlar üstü olduğundan geçerliliğini kaybetmedi. Örneğin insanın zihni, duyguları, aklı, ahlakı ve düşüncesi İslam maarif anlayışı ile eğitilerek şekillendi. Kitapta bunların örneklerine çokça rastlamak mümkündür. Aşağıda bunlardan bazı örneklere yer vereceğiz. Bu çalışmayı Fuat Sezgin’in umut, amaç ve hedefine giden yola döşenmiş taşların devamı ve nihayetinde tamamlayıcı bir parçası olarak da görebiliriz.
Fuat Sezgin İslam dünyasında bilimsel gelişmelerin bu denli yüksek olmasını şu şekilde açıklar: “Bilgiye verilen ehemmiyet, eleştirel/tenkit yaklaşımının varlığı, olaylar ve olgular arasında nedensellik ilişki arayışı, tekâmül düşüncesinin varlığı, gözlem, deney ve tecrübeye verilen önem.”
İSTİKBAL KÖKLERDEDİR
Bu bağlamda asıl araştırmamız gereken konu, Ortaçağdaki bilimsel sıçrama gerçekleştirilirken hangi eğitim ve öğretim yöntemlerinin kullanılmış olduğudur. O ruhun ve anlayışın günümüze nasıl taşınacağıdır. Bizim bağımsız ve milli bir pedagoji sistemi kurabilmemiz bu sorulara vereceğimiz cevaplara bağlı görünüyor. Ancak bize ait bir pedagoji anlayışı oluşturmak için elimizde yeterli muhtevanın olması gerekir. Bunun için gerekli olan bilgi ve birikim ana kaynaklarımızda mevcuttur. Yapılması gereken bu muhtevayı organize etmek ve kullanmaya hazır hale getirmektir. Bu sebeple, yürütülen projenin sonuçlarının sanılandan daha büyük olduğunu düşünüyoruz. Bu minvalde daha çok çalışmanın yapılmasını sağlamak için kitabın/projenin yeterince tanıtılması gerektiği inancındayız.
Şimdi üstü kapatılan ve bize öğretilmeyen kurucu bilim adamlarının ortaya koydukları/keşfettikleri maarif gerçeklerinden bir demet sunalım:
İbni Sina (ö. 1037): İbni Sina’ya göre insan bilgilerle aklını geliştirmeli ve bu gelişim ahlâki davranışlara yansımalıdır. O, öğreticinin vereceği bilginin niteliğinin önemine dikkat çekmiş ve bu bağlamda ferdi farklılıklar, öğrencinin ihtiyacının tespiti, öğrencinin şevki (motivasyonu), eğitimle erdem kazanma konularını gündeme getirmiştir. Yine İbni Sina’nın eğitim faaliyetlerini nasıl bir uzmanlık alanı olarak gördüğünü, çocukluk dönemi ile ilgili verdiği metotları, mesleki eğitim ile ilgili görüşleri olduğunu görüyoruz.
Gazali (ö. 1111): Gazali’nin davranış öncesi psikolojik sürece dair yaptığı analizlerin temelindeki yaklaşımını ve buradan yola çıkarak, insanın hangi özellikleri nedeniyle eğitilmeye müsait olduğunu kitabın ilgili bölümünde okuma fırsatı buluyoruz. Gazali’de eğitimin temel amacı saadeti elde etmektir. Gazali, saadeti elde etmek için belirlediği bilişsel ve duyuşsal hedefler ve öğretmen öğrenci ilişileri ve adabına dair görüşlerine eserlerinde uzun uzun yer vermektedir.
İbni Haldun (1332 - 1406): İbni Haldun’un eğitim ve öğretimi bir meslek ve sanat olarak değerlendirdiği görülmektedir. İlim ve medeniyet gelişimi ile ülkelerin ekonomik durumunun pozitif ilişkisi, medeniyetin zekâ gelişimine sunduğu katkı, yazının insan hayatındaki önemi gibi konular İbni Haldun’un eğitim ile ilgili görüşleri arasında önemli bir yer tutmaktadır. Ayrıca onun disiplin anlayışı ve eğitim süresi ile ilgili görüşleri vardır.
Farabi (d. 870): Farabi, eğitim tarihimizde, eğitim bilimine dair görüş beyan eden ilk filozof olarak karşımıza çıkan günümüzde de önemle üzerinde durulan “bireysel farklılıklar” konusunu eğitim anlayışının merkezine koymuştur. Ona göre, insanların farklı yaratılmalarının nedeni, kendilerine kolay geleni yapmaları içindir ve dolayısıyla verilecek eğitim de yatkınlığa uygun olmalıdır. Farabi’nin oluşturduğu felsefi sistemde eğitimin, en önemli sosyal hadiselerden birisi olduğu vurgulanmaktadır. Eğitim, ferdi toplumun etkin ve uyumlu bir üyesi haline getirmeli ve aynı zamanda insanın bireysel gelişimini sağlamalıdır.
Taşköprülüzâde (1495 - 1561): Kelâm, fıkıh, tefsir, ahlâk, mantık, biyografi, Arap dili ve edebiyatı, ilimler tarihi, tıp gibi değişik alanlarda onlarca kitap yazan Köprülüzâde, özellikle “İlimler Tarihi ve Tasnifi” konusunda “Mutluluk Anahtarı (Miftâḥu’s-saʿâde) ve Osmanlı âlimlerini tanıttığı........
© Haber Vakti
visit website