12 yıllık zorunlu eğitimin iflası ve YKS sistemi
EĞİTİMİ ÇÜRÜTEN YKS SİSTEMİNE KARŞI YENİ FORMÜLLER
Birinci sınıfa başlama yaşı aşağıya çekilince tarihinin en kalabalık (3 milyon 36 bin 945) öğrenci grubunun sınavı yapıldı. YKS (Yükseköğretim Kurumları Sınavı) sınavının yapıldığı gün benim için de Lisansüstü Eğitim tezsiz yüksek lisans öğrencilerinin sınav günü idi. Öğrencilerimiz içinde üç dört bölüm bitirdiği halde yine istediği mesleği bulamayanlar var. Üstüne de tezsiz yüksek lisans yaparak bir meslek bulma umudu taşıyorlar. Uygulamaya ve beceriye (mesleki eğitime) dayalı olmayan eğitimin, test neslinin çaresiz çırpınışları bunlar.
Sınav günü YKS sınavına giren bazı öğrenci ve velilerle sınav hakkında konuşma imkanı buldum.
Bir veli şunu söylüyordu: Çocuğum 12 yıllık kesintisiz eğitimin ilk ürünü. Bugün sınava girdi. Tıpkı diğer 3 milyon genç gibi. On iki yıl sonra çocuğum on sekiz yaşında. Kendini üzerinden dozer geçmiş gibi hissediyor. Yorgun ve umutsuz. Kazanacağı üniversitenin ona bir meslek getireceğine inanmıyor.
Ben de çocuğum gibi beyhude geçip giden 12 yıla yanıyorum. Bir mesleğe yönlendirse idim, şimdi elinde bir mesleği olacaktı. Çocuğum bana bırakılsa idi, zorunlu eğitim olmasaydı sonuç böyle mi olacaktı? Üstelik üç çocuğumun geleceği için köyü bırakıp şehre geldim. Şimdi üçünün de geleceği meçhul. Köye dönmek ve kaldığım yerden tarıma devam etmek istiyorum. Ama çocuklarımın dönme niyetleri yok.
Özel okullara ve kurslara gönderdim. Çocuğuma harcadığım para ile ona bir ev alabilirdim. Yada sanat ve zenaata dair bir iş yeri açabilirdim. Elimdeki tarım ve hayvancılık işlerini peka ala geliştirebilirdim. 12 yıllık eğitim onlara sanat ve meslek öğretmediği gibi, hatta tembelliğe dair şeyler öğretti. Örf ve adetlerimize aykırı ne kadar yanlış şey varsa okullarda öğrendiler. Harcama ve hava atma kültürleri gelişti. İnternet bağımlısı oldular. Sorumlu olanlara hakkımı helal etmiyorum.
12 YILLIK KESİNTİSİZ EĞİTİMLE GELİNEN NOKTA
Bu düşüncede olan veli ve öğrencilerin sayısı yüzbinleri değil, kanaatımca milyonları buluyor. Ortada ödenmesi zor ağır ve acı bir fatura var. Bunu kim ödeyecek?
12 yıllık kesintisiz eğitimin ilk mezunları YKS sınavına girdi. Bu sene YKS’ye giren çocuklar 2012 yılında temeli atılan müfredat ve uygulamalarının neslidir. Üzerinde dört bakan ve dört anlayış hüküm sürdü. Çocuklarımız dört kez savruldular. Bunların üstüne üstlük onları bir de Korona kabusu ezip geçti.
2012-2015 yılları arasında Milli Eğitim Bakanı olan Nabi Avcı döneminde, temel eğitimde 12 yıllık zorunlu eğitime geçildi. İlkokul birinci sınıfa başlama yaşı 6'ya düşürüldü. İlkokullarda yabancı dil eğitimi zorunlu hale getirildi ve ortaokullarda sınıf mevcudu 30'a düşürüldü.
2015-2016 yılları arasında Milli Eğitim Bakanı olan İsmet Yılmaz döneminde, öğretmen adaylarının eğitimi yeniden düzenlendi. Bu dönemde ayrıca, ilkokul ve ortaokullarda müfredat değişiklikleri yapıldı ve öğrenci velilerinin eğitime katılımı teşvik edildi.
2016-2018 yılları Milli Eğitim Bakanı olan Ziya Selçuk dönemi oldu. Eğitimde fırsat eşitliği ve dijital dönüşüm konuları öne çıktı.
2018-2024 yılları arasında Milli Eğitim Bakanı olan Mahmut Özer dönemini yaşadık. Eğitimde kalitenin artırılması ve mesleki eğitim gözde konulardı. Okullarda akıllı tahtalar yaygınlaştı. Okulların fiziki şartlarında iyileştirmeler yapıldı.
2024 yılına ise yeni müfredat uygulaması ile girdik. 2024 -2025 eğitim öğretim yılında ilk kez uygulanacak
Sözün özeti 2012-2024 yılları arasında eğitim alanında önemli değişiklikler yaşandı. Etkinlikler, beceri atölyeleri, projeler, kitaplık kurma vs. vs..
Çok şey değişiyor değişmesine, ama değişmeyen bir şey vardı: Çocuklarda konuşma, yazma, düşünme, iletişim, sorumluluk, ahlak-adap gibi en temel eğitim becerileri bile gelişmiyordu. Bilakis geriliyordu.
Niçin geriliyordu? Muhteva ile değil, şekil ile uğraştık. Öğrencilerde büyük çoğunlukla kimlik bunalımına ve aşağılık kompleksine yol açan, Batı’da çoktan terk edilen seküler hurafelerin empoze etme işlemi devam etti.
En büyük yanlışlık bilgi ve sınav konularında hükmediyordu. Bildiğimiz şeyleri mümkün olduğunca şuur mertebesine çıkarabiliyor ve açıklayabiliyor muyuz? Her öğrendiğimiz şeyi niçin öğrendiğimizi, hayattaki karşılığını ve ne işe yaradığını da biliyor muyuz?
YENİ MÜFREDAT ÇÖZÜM GETİRİR Mİ?
Sayın Cumhurbaşkanının Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli Tanıtım Programı'nda dikkat çektiği gibi Türkiye Yüzyılı Maarif Modelinin (TYMM) ismi ve bu modelin “erdemli ve yetkin birey” hedefiyle, öncelikle müfredatın felsefi sorununa, milli dokunuş yapmıştır. Ayrıca müfredat tekeline ve tek tip müfredat problemine, müfredata eklenen “farklılaştırma ve zenginleştirme” ile dokunarak kısmen de olsa çözüm geleceği söylenebilir. TYMM’nin bütüncül yaklaşımı da, bireyin zihin, kalp, beden ve ruh bakımından dengeli gelişimi için önemli bir fırsat sunabilir.
Müfredata eklenen sosyal duygusal gelişim ise, milli kimlik inşası için kapıyı aralamaktadır. Tabi ki, bu müfredat, felsefi duruşuna uygun ve doğru olarak uygulanabildiğinde. Bu konuda sorumluluk büyük ölçüde öğretmenlere düşüyor. Öğretmenler TYMM’ni konumuna uygun tatbik ederse, eğitim sistemimiz, kadim sorunları olan; teorik ağırlıklı olma, merkezi sınavlara payanda olma, öğrencileri aynı sepete koyma gibi problemler hafifleyebilir. Bunun için Bakanlığın iradesi ve cesareti kadar, öğretmenlerin bu müfredatı bilmesi, benimsemesi ve tatbik etmesi önem taşıyor.
MEB’in diğer icraatlarının önünde kale gibi duran bir “Gölge Müfredat” engeli var. Çözüm mevkiinde bulunanlar bu engelin farkında olmayabilirler; lakin işin içinde olan öğretmenler farkında.
Aynı site ve binada oturan öğretmen komşularımız var. Komşumuz öğretmenle aramızda şöyle bir konuşma geçti:
-Yeni müfredat hakkında ne düşünüyorsun?
-Müfredat tartışmaları var ama biz okullarda MEB’in müfredatı yerine ÖSYM’nin müfredatını uyguluyoruz büyük ölçüde. Yani gölge müfredat hakim. Üniversite hazırlık kursu gibi çalışıyoruz.-Mevcut eğitim sisteminde öğrenciden veliye, okul idaresine hatta yerelde milli eğitim yetkilileri tüm kesimler eğitimi, “merkezi sınav başarısına” endekslemiş durumda. Bu yüzden üzerimizde tüm bu kesimlerin baskısını hissediyoruz.
-Okul idaresi ve mahalli milli eğitim yetkilileri niçin baskı yapıyor?
-Kimse okulda eğitimin amacına ulaşıp ulaştığını merak etmiyor. MEB’in müfredatı kimsenin umurunda değil. Herkesin tek derdi okullarının dereceye girmesi. Çünkü bir okul için tek başarı kriteri bu. Bakanlık, müfredat üzerinde çalışma yapıyor ama okullarda uygulanmadıktan sonra en iyi müfredatı da getirseniz ne olacak?..
Okullarda Milli........
© Haber Vakti
visit website