İdâm zindan da olmaz, meydan da olur!
Çocukluk yıllarıma ait bir hâtıradır. Babamdan dört yaş büyük olan rahmetli amcam, bir gün rahmetli babamla annemin de bulunduğu bir ortamda, yıllar öncesinde İzmir’de şâhit olduğu bir îdâm merâsimini ayrıntılarıyla anlatmıştı bize. Ondan bunu sadece bir kez dinledim. Ölümünden kısa bir süre önce kendisinden bu hâdiseyi tekrar anlatmasını istediğimde ise; “Aman Haldun, hatırlatma o dehşetli manzarayı bana!” demişti. Bunu söylerken şâhit olduklarını hâtır ve hayâlinden uzak tutmaya çalışan bir ifade hâkimdi çehresine.
Benzer şeyleri babam ve babamdan dört yaş büyük olan halasının kızından da duyardım zaman zaman. Otuzlu yıllarda bu cezâların infâzı, ata ocağım olan Bergama’da, İstiklâl Meydanı’nda olurmuş. Cezânın sabaha doğru infâz olunduğunu fakat cesedin öğleden sonraya kadar sehpânın üzerinde boynundaki yaftayla beraber asılı durduğunu, sabahleyin okula giderken ruhları bedenlerinden ayrılmış îdâm mahkûmlarının yağlı urganda sallanan kadavralarını gördüklerini kaç kez dinlemiştim kendilerinden.
İnfâzlar 1965 yılına kadar çoğunlukla gündüz vakitlerinde ve halkın izleyebilmesi için de şehirlerin büyük meydanlarında gerçekleştirilmiştir. İstanbul’da bu iş için tercîh edilen mekân Sultanahmet, Ankara’da ise Samanpazarı’dır. Fakat İnfâz Kanunu’nda yapılan değişiklikle o yıldan sonra bütün îdâmlar, cezâevi avlularında, güneş doğmadan önce gizli olarak yapılmıştır. İnfâzlara yalnızca infâzdan sorumlu savcı, infâz memurları, dinî telkinde bulunmakla görevli imâm ve bir de gardiyanlar nezâret etmiştir. O tarihten sonra, bu işle vazîfeli resmî zevât hâricinde, infâz olunan hükümlerin yegâne şâhidi hapishânelerin soğuk duvarları olmuştur.
1984 senesinden sonra ise îdâm cezâsı hukuken olmasa da fiilen kalktı. Mahkemeler tarafından verilen ölüm cezâlarının hiçbiri meclîs tarafından onaylanmadığı için uygulanmadı. 2004 yılında yapılan düzenleme ile de ölüm cezâsıyla ilgili tüm........
© Haber Vakti
visit website