Devletlerin geleceği ve iki büyük bela
Devlet, insanın ulaştığı en büyük ve en organize yapıyı temsil ediyor.
Hiç kuşku yok ki devlet, öncü ihtiyaçların da dayattığı bir gerçeklik olarak insanın daha sistemli ve güvenli bir hayat arayışının sonucuydu.
Devlet, tohumlarının ilk atıldığı Uruk’tan Greklere ya da geçmişten bugüne, Doğu’dan Batı’ya, Platon’dan Farabi’ye, İbn Haldun’dan Pierre Boudieu’ya kadar hep aynı temel ihtiyaçların sonucunda ortaya çıkmıştır.
Bir taraftan da özgürlük ve güvenlik sarkacında, bir o yana bir bu yana sarkıtılırken iktidarların ve toplumların dokusuna göre kendi dengesini korumaya çalışmıştır.
Devlet söz konusu olduğunda Platon, “Devlet” kitabında ilk önce “adaleti” tartışmıştı.
Simonides’e atıfla adalet için, “Herkese hakkını vermektir.” diyordu.
Adalet anlayışı, hak-liyakat-pay ilkesine dayanan Farabi de “Âlemde tezahür eden inayetin ve cömertliğin kaynağı olan ilahi bir sıfattır.” diyordu adalet için.
“Eğer bir devlette ya da toplumda adalet ve ahlak bozulursa ne olur?” sorusuna en güzel cevabı, binlerce yıl öncesine giderek Homeros’taki şu ifadelerle verebiliriz: “Bir şeyi yetenekli bir biçimde koruyan kişi, aynı zamanda o şeyi çalma konusunda da en iyi ustadır.”
“Adalet nedir?” sorusunun cevabı, Thrasymachus’un dediği gibi “menfaat” ya da........
© Diriliş Postası
visit website