Çoklu organ yetmezliği, şizofreni ve Türkiye...
Ne yazık ki insan vücudunda çeşitli organlarda bozulmalar ve görevini yapamamalar söz konusu olunca, bildiğiniz gibi adım adım “tablonun geneli” çöküş yoluna girer. Sağlıklı insanın kalbi, böbrekleri, ciğerleri, midesi, dalağı beyni, kan dolaşımı, nefes alma ve yeme içme fonksiyonları ile beraber ahenk içinde çalışırken, önce bir, derken iki organ pes etmeye başlayınca acı son, hızla “çoklu organ yetmezliği” adı altında belirmeye başlar. Görevini yapmayan organlar birbirlerini kısa süreler içinde tetikleyerek kaçınılmaz sona doğru getirirler.
Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. yılını, yani 2023’ü yeni devirdiği şu günlerde yaşananlar, maalesef yukarıda tarif edilen tabloya doğru bir kayışa işaret ediyor. Üst üste yaşadıklarımız, her açıdan birbirinden çok farklı görevleri olan Cumhuriyet kurumlarının ağır şekilde hastalandığını bize gösteriyor!
Hatta tıp üzerinden kullandığımız “çoklu organ yetmezliği”ne doğru kayışa paralel olarak, yine başka bir tıbbi terimden, “şizofreni”den de neredeyse çift yönlü olarak söz edebiliriz.
“Şizofreni; etkilenen kişinin gerçeklikle bağlantısının belirli bir seviyede kesilmesiyle, gerçekte var olmayan ses, görüntü veya duyuları algılaması; gerçek olmayan olgulara inanması ve bu doğrultuda anormal ve bazen tehlikeli davranışlar sergilemesiyle tanınan, kronik bir hastalıktır. Öyle ki, kişinin yaşam kalitesini ciddi anlamda olumsuz etkileyebilir, sosyal yaşamı tamamen engelleyebilir ve uzun dönemde önemli komplikasyonlara yol açarak yaşamı tehdit edici bir boyut kazanabilir.”
En hafifinden başlayalım. Hafif derken, tabii ki konunun evrildiği noktada ana hattı “spor müsabakası” olmasına karşın hiçbir hafifliği kalmış değil. Riyad’da yapılması planlanan Süper Kupa Finali, artık neredeyse dünyanın her yerinde sağır sultanın da duyduğu büyük bir skandal sonucunda iptal edildi, olay fiyasko boyutuna terfi(!) etti. Zaten bu maçın yer seçimi baştan ofsayta düşmüştü. Bu sütunda, sözde Riyad finalinden bir ay önce önce TFF Başkanı Mehmet Büyükekşi’ye açık mektup yazmıştım. Bakın neler vardı içinde:
“Sayın Büyükekşi, bugün size aktarmak istediğim konu tahmin edeceğiniz gibi Türkiye Süper Kupa finalinin, ülkemiz yerine Suudi Arabistan’ın Riyad kentinde oynanacağını ısrarla ‘iddia’ etmeniz. ‘İddia’ diyorum, çünkü bunun gerçek olabileceğini düşünmekte gerçekten çok zorlanıyorum. Bu karara karşı artan yoğun tepkilere rağmen dünkü bildirinizde, ‘Süper Kupa’nın yurtdışında oynanması projesi ve yetkisi Türkiye Futbol Federasyonu’na aittir’ söylemiyle karar merciinin sadece kendiniz olduğunun altını kalın kalın çizmekten çekinmediniz; bu özellikle üzücü geldi bana… Halkın sağduyulu çağrılarına keşke biraz değer verseydiniz…
Sayın Büyükekşi, Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. yılında Atatürk’ün anısı ve devrimleri her alanda heyecanla kutlanırken, sizin bu değerleri hiçe sayarcasına, Türkiye’nin en güzide ve en çok taraftara sahip iki futbol takımının, Türkiye’nin en büyük kupasının finalini, Atatürk devrimlerinin tamamen karşıtı bir siyasal profil olan Suudi Arabistan’da oynatmaya kalkışmanız, makamınızın temsil etmesi gereken sorumluluğu uzaktan yakından yansıtmıyor. Fenerbahçe Başkanı Ali Koç’un ‘Final, Atatürk ilkelerine karşı bir ülkede oynanmamalı’ sözlerini lütfen ciddiye alınız! Galatasaray’ın kupa finalinin, Atatürk Olimpiyat Stadı’nda oynanması teklifini ciddiye alınız.”
Büyükekşi tabii ki ciddiye almadı, ne kulüp başkanlarının sözlerini, ne Yüksek Divan Kurulları’nın çağrılarını, ne benim, ne de İsmail Küçükkaya’nın feryatlarını… Sonuç malum. Hiç pişmanlık duydu mu, gerçekten merak ediyorum…
Nedeni malum! Türkiye’de Erdoğan, her şeyden önce kendi........
© Cumhuriyet
visit website