Psikanaliz, Psikiyatri, Felsefe (4)
Psikanaliz tarihinde belli kırılma ve/ya da kopuş noktaları vardır. Gerçi her teorik/bilimsel disiplin için geçerlidir bu. Mevcut kavramsal çatı, teorik çerçeve ya da paradigmanın ortaya çıkan yeni bulguları/olguları yeterince içeremediği, anlamlandıramadığı, açıklayamadığı ve bu kapasite yetersizliğinin belli bir doygunluk noktasına ve niceliğe ulaştığı, belirgin bir hal aldığı, çatının/çerçevenin içeriden çatırdamaya, çözülmeye, dağılmaya başladığı an, bir devrim anıdır. Radikal bir paradigma değişikliğinin, epistemolojik kopuşun beklendiği, filizlendiği bir an. Yeni olgu ve bulguların var olan eski teorik yapıya uydurulmaya, eğilip bükülmeye çalışıldığı, “eski” teoriye daha da sıkı yapışılan tutucu bir ara dönem sonrası, yeni kavramların, yeni bir kavramsal paradigmanın/teorik çerçevenin üretilmesi ve icat edilmesi mecburiyeti kendini olanca kuvvetiyle dayatır. O andan itibaren herşeyin yeniden ve yeni biçimlerde/içeriklerle düşünüleceği yeni bir teorik zeminin inşası başlar.
Psikanalitik teoride böylesi bir kırılma/kopuş 1897 yılında, Freud’un “baştan çıkarma” (seduction) teorisini terk etmesi ile gerçekleşmiştir. En kaba anlamıyla baştan çıkarma teorisine göre Freud, nevrotiklerin çocuklukta maruz kalıp sonra bastırmış olduklarını düşündüğü bariz cinsel tacizleri kasteder. Başlangıçta, yetişkinlerin çocukları baştan çıkarması gerçek olarak, yani çocuğun geçmişindeki/tarihindeki olgusal/ampirik bir olay olarak varsayılmıştır. Bu travmatik olay daha sonra bastırılarak nevrozun, farklı nevrotik semptomların ve rahatsızlıkların nedeni haline gelebilmektedir.
Freud, daha sonra ruhsal gerçeklik/bilinçdışı fantaziye ilişkin teorisini geliştirerek baştan çıkarma teorisini terk etmiştir. Freud’un gerçekleştirdiği teorik kopuşun/devrimin içerimleri ve kapsamı, bazı........
© Birikim
visit website