Sersemliğin meziyetleri
Algılarımız sadece formları ayırt etmek üzere ayarlandığından beri formları kesin sınırlarla birbirinden ayrılmış bütünlükler olarak algılama eğilimindeyiz. Mesela çoğumuz, insan ile hayvan arasında bir uçurumun, bir kopukluğun olduğu izlenimine sahip. Formları değil de aralarındaki dereceli geçişleri, sürekliliği algılayanları ise uygarlaşmamış olarak tanımlayan bir kültürün içindeyiz. Afrika’nın ücra bir köşesine yerlilerin algılarını sınamaya giden Batılı psikologlar, üç kişi arasında geçen, siyah beyaz bir film gösterir ve ardından onlara ne algıladıklarını sorarlar. Filmi seyredenler kişilerle, yani formlar ve aralarındaki ilişkilerle ilgilenmek yerine, ışık ve gölge arasındaki geçişlerle ilgilenmiş, haliyle uygarlık testinden geçememişlerdir. “Bizim algılarımız ise kişilere göre belirleniyor. Gözlerimiz bir şartlanmışlık içinde, gelip gideni, ortaya çıkan ve kaybolan kişileri arıyor” diyor Foucault. Formlar ve aralarındaki ilişkileri algılayabilmek, gelişmişliğin göstergesi. Uygar olmak ayık bir kafayı gerektirir, sersemlik ise uygar olmayanlara özgüdür.
Ne diyordu Spinoza? “Bilinç doğal olarak bir yanılsamanın yeridir. Bilincin doğası öyledir ki, sonuçları ya da etkileri toplar ama nedenlerini bilmez.” Formlar sonuçlardır. Formları fark ederiz, fakat nedenlerinden habersiziz. Oysa formların arasında derece farkları, bin bir türlü geçiş, süreklilik vardır. Geçişleri ancak Leibniz’in “küçük algılar” dediği, bilincin........
© Birgün
visit website