Benimle oynar mısın?
Oyunların kökeni, kutsal ayinlere, danslara, temsili dövüşlere, kehanet törenlerine dayanır. Kutsal edimde, mit ve ritüel birbirinden ayrılmaz, birlikte icra edilir. Mit, tarihi söze dökerken ritüel, tarihi yeniden üretir. Oyunda ise sürüp giden tek şey ritüeldir; mit ya unutulmuş ya da hükümsüz kılınmıştır. Agamben’in dilbilimci Benveniste’ye dayanarak gösterdiği gibi, oyuncaklar, bir zamanlar kutsalın alanına dahil olan, ritüellerde kullanılan nesnelerdi (Çocukluk ve Tarih, Kanat). Nesneler, mitsel bağlamlarından çıkarıldıklarında, oynarken vaktin nasıl geçtiğini anlamadığınız oyun nesnelerine dönüşürler. Top mesela; tanrıların güneşe sahip olmak için birbiriyle savaşmalarını anlatan mitsel bir temsilin parçasıyken, günümüzde en yaygın oyun nesnesidir. Zamanın ve mekânın aşkın bir sahibi olduğunu iddia eden mitlerin aksine, oyuna katılanlar kendi zaman ve mekânlarını ele geçirirler. Bağlamından çıkarılmış bir nesne olarak top, oyun kurucudur; mekân içinde hareket ettikçe bedenleri birbirine bağlar ve topun peşinden koştukça bedenler kendilerini yeniden yaratır. Oysa mitsel bağlamında top, bedenleri birbirine değil, aşkın bir varlığa bağlar. Kutsal nesne, bedenleri ve eylemlerini öte dünyayla, ruhlarla, tanrılarla ilişkilendirirken, kutsallığından arındırılıp bir oyuncak haline getirildiğinde aynı nesne, bedenleri birbirine, yeryüzüne ve yaşama bağlamaktadır. “İnsan oyun oynayarak kutsal zamandan kurtulur” (Agamben).
........
© Birgün
visit website