George Aslan: Süryaniler artık ayrımcılık yaşamıyorlar, çünkü yoklar!
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin bu dönemki bütçe görüşmeleri sırasında tarihi olaylar yaşandı. Saadet Partisi Milletvekili Hasan Bitmez’in, AKP’li vekillerin tepkileri arasında bitirebildiği konuşmasından sonra kürsüde kalp krizi geçirerek daha sonra hayatını kaybetmesi en korkunç olaydı. Bütçe görüşmelerinde yoğun tempoya rağmen olağanüstü performansıyla TBMM Grup Başkanvekilliği yapan Sırrı Süreyya Önder bu söyleşiyi yayına hazırladığımız sırada rahatsızlanarak hastaneye kaldırıldı.
Öte yandan bütçe görüşmeleri sırasında yaşanan tarihi olaylardan biri ise TBMM’nin tek Hristiyan milletvekili, DEM Partili George Aslan’ın anadilinde Noel Bayramı kutlaması yaparken maruz kaldığı sözlü saldırıydı.
Saldırıdan sonra George Aslan’ı TBMM’de ziyaret ettik ve katliamlarla, baskılarla, ayrımcılıkla, sürgünlükle parçalanmış Süryani halkının acılarını konuştuk…
18 Aralık günü TBMM Genel Kurulu’nda “600 Müslüman milletvekili içerisinde tek Hristiyan milletvekiliyim” diyerek başladığınız ve anadiliniz Süryanice Genel Kurul’u selamladığınız konuşmanıza İYİ Partili Lütfü Türkkan’ın “Burası Türkiye Büyük Millet Meclisi, burada Türkçe konuşmak zorundasın; babanızın çiftliği değil! Babanın çiftliğinde konuş, burada değil, hadi!” diye tepki göstermesi, ardından da “Biz nereden bilelim Noel kutlaması mı yapıyor, başka bir şey mi söylüyor” sözleri karşısında ne hissettiniz?
İnsanlar kendi seviyelerini karşısındakilere yönelik yaklaşımlarıyla ortaya koyar. Bir milletvekili olarak Genel Kurul kürsüsüne çıkıp önce Türkçe, sonra da anadilimle selamlama yaptım. Doğrusu o adamın bu kadar celallenmesini, bilinçsiz hareket etmesini anlamadım ama onun adına utandım.
“Anlamadım” diyorsunuz ama, aslında Türkkan’ın tepkisi Türkiye’de egemen kimliğin dışındaki etnik veya dini inançlara yönelik yaklaşımın bir özeti gibi değil miydi?
Öyleydi tabii. Nitekim benim konuşmamdan önce TBMM Başkanvekili Sırrı Süreyya Önder de Arapça bir ayet okuduğunda kimsenin tepki göstermediğini hatırlattı. Bunun üzerine “iyi ama o Kur’an ayeti” diye sesler yükselince Sayın Önder, “Kur’an’da farklı diller için de bir ayet var” diye hatırlattı. Tabii benim karşı karşıya kaldığım şey “tek millet, tek din, tek dil” zihniyetinin yansımalarıdır.
İYİ PARTİLİLER İÇ SARSINTILARINI BİZE SALDIRARAK KAPATMAYA ÇALIŞIYOR
Size sadece İYİ Parti grubundan mı tepki geldi?
Gerçeğe sadık kalmak gerekir ki, AKP’lilerden de, CHP’li ve hatta MHP’li vekillerden de böyle bir tepki gelmedi. İYİ Partililer son dönemde yaşadıkları sarsıntılarını ve partilerindeki dağılmayı bize saldırarak kapatmaya çalışıyor. Çünkü ben birkaç hafta önce de Genel Kurul’u önce Türkçe, sonra anadilim Süryanice selamladığımda böyle bir tepki görmemiştim. 18 Aralık günkü konuşmamda da Türkçe bilmeyen binlerce Süryani için Noel kutlaması yaptım. Hepsi buydu.
Türkçe bilmeyen binlerce Süryani nerede yaşıyor?
Türkiye’de de var, Avrupa’da da, dünyanın farklı coğrafyalarında da. Sonuçta biz 12 bin yıllık geçmişi olan bir Anadolu halkıyız ve halkımız dünyanın her tarafına dağılmış durumda. Bu insanlarımızın önemli bir kısmı Türkçe bilmiyor. Türkiye’de de Türkçe bilmeyen Süryaniler var. Benim doğduğum köye ilkokul 1966’da geldi. Ondan önce doğmuş olanların hiçbiri, yani yaşlılarımızın çoğu Türkçe bilmez. Dolayısıyla ben kendi halkıma hitaben, anadilimizde bir kutlama mesajı vermek istedim.
1915’TE YAPILAN SADECE ERMENİ DEĞİL, SÜRYANİ HALKININ DA SOYKIRIMIYDI
Şu anda Türkiye’deki Süryani nüfusu ne kadar?
Midyat ve köylerinde üç bin, İstanbul’da on beş bine yakın nüfusumuz var. Hatay-İskenderun’da tek tük Süryani yaşıyor. Halkımızı dağıttılar zamanında.
Ne zaman?
Süryani halkının kendi vatanından göçü katliamlarla başladı. 1895, 1915 bizim açımızdan dönüm noktasıydı. 1915’te yapılan sadece Ermeni değil, aynı zamanda Süryani halkının da soykırımıydı. Daha doğrusu Türkiye’deki Hristiyan halklarına karşı topyekün bir saldırı söz konusuydu. Elbette en fazla Ermeni halkı katledildi ama bizim halkımız da büyük acılar çekti. 1915’e gelene kadar Türkiye nüfusunun yüzde 15’i Hristiyandı ve Süryani nüfusu da 500 ila 700 bin civarındaydı. Nüfusumuzun önemli bir kısmı 1915’te ya katledildi veya topraklarını terk edip dünyanın çeşitli bölgelerine dağıldı.
Sürgün edilenler nereye gitti?
Suriye’den tutun da Brezilya’ya, Arjantin’den Avustralya’ya, Fransa’ya, Amerika’ya kadar her yere dağıldı halkımız. Haliyle de buralarda asimile oldular. Türkiye’de kalan Süryanilerin önemli bir kısmı da 1970’lerden sonra göç etti. O göç dalgası da Avrupa’ya, Almanya, Hollanda, İsveç, Fransa, Belçika, Avusturya gibi ülkelere oldu.
DEVLET SÜRYANİ HALKINI İŞBİRLİKÇİ AĞALARIN İNSAFINA TERK ETMİŞTİ
1970’lerdeki göç de mi baskılardan kaynaklanıyordu?
Süryaniler kendi toprağını işleten bir halk olduğu için göçün sebebi ekonomik değildi. Süryanilerin hiçbir devlet dairesinde memur olma hakları yoktu.
Kanunen mi?
Kanunda askeri okul, polis koleji gibi kurumlara giremezsiniz. Zaten bugün de Türkiye’de Hristiyan vatandaşların askeri okul veya polis kolejlerinde yeri yoktur. Diğer devlet dairelerinde çalışma hakkı fiili bir yasaktı. Kendi ülkenizde kamu kurumlarında çalıştırılmıyorsanız, mecburen ya toprağınızı işleyecek veya ticaret yapacaksınız. Süryaniler de bunu yaptı ve birbirleriyle dayanışma içinde oldu. Başka türlü burada hayatta, ayakta kalamazsın. Sonuçta zengin değildik ama geçinebiliyorduk. Fakat halkımız açısından güvenlik söz konusu değildi. Devlet Süryani halkını, kendisiyle işbirliği içindeki ağaların insafına terk etmişti.
AĞALAR DEVLETİN POLİTİKALARINI SOSYAL HAYATTA UYGULAYAN İNSANLARDI
Nasıl?
Ağalar derken devletin politikalarını sosyal hayatta uygulayan insanları kastediyorum. Ağa ve devlet karşılıklı olarak birbirini destekliyordu. Devletle işbirliği yapan ağaların yasalar karşısında korunduğunu, çocuklarının yüksek mevkilere getirildiğini bilmeyen yok. O ağaların insafına bırakılmış Süryani halkı, ya ağanın dediğini yapacak, yapmazsa başına gelecekleri göze alacak veya toprağını terk edecekti. 1970’lerdeki göçün önemli nedenlerinden biri buydu. Doğruya doğru, komşumuz olan Kürtlerin de baskılarını gördük ama bunlar da devlet desteğiyle söz konusu olabiliyordu. Eğer siz bir kesim için kanunları işletmiyor, güvenliği sağlamıyorsanız, bir tercihte bulunmuş, bir kesime karşı diğer kesimi desteklemiş oluyorsunuz. Devlet katliamları da bu şekilde yaptı zaten. 1894-96 yıllarındaki Ermeni katliamlarının uygulayıcısı Hamidiye Alayları da Kürtlerden oluşturulmuştu. Bugün bile koruculuk sistemi Hamidiye Alayları’nın modern versiyonu gibi kullanılıyor. Dünyanın neresinde bir ordu kadar büyük bir “köy korucusu” var? Bunlar korucu da, ellerindeki silah devletin değil mi? Peki devletin silahını kime karşı kullanıyorlar? Korucuların sivil halka, köylülere yaptıkları baskıları bilmeyen mi........
© Artı Gerçek
visit website