Osmanlı demokrasi şafaklarında yandaş - karşıt senaryoları
Birkaç yazıdır ele aldığım demokrasi şafaklarının ortak özelliklerden bir diğeri de şafakların geceye evirilmesi sırasında veya sonrasında yaşanan fikir ayrılıkları, tartışmalar ve çatışmaların demokrasi anlayışlarından çok kişisel çekişmelere veya grup çıkarlarına dayanması gerçekliğidir.
Daha çok demokrasi tarihindeki dönüm noktalarında galipler veya muzafferler tarafından üretilen imaj olarak eğreti ‘yandaşlar ve karşıtlar’ söylemi, ‘resmi’ hafıza üretimi ve ona dayalı olarak tarihyazımı sayesinde hâkim anlatıya dönüşür.
En genelde demokrasi anlayışı bağlamında (kişisel ve kurumsal) aktörler arasındaki kaçınılmaz farklar, tüm karmaşıklığı ve muğlaklığıyla ayrıca incelenmesi gereken önemli bir olgudur. Ancak bu farkların genelde yapıldığı üzere basit ve net bir yandaşlık ve karşıtlık çerçevesinde incelenmesi, karşımıza çarpık bir resim çıkarır.
Demokrasinin önde gelen öncü ve önderleri için bile geçerli olan, önceki yazılarda ele aldığım sınırlar ve hastalıklar bağlamında net bir ‘taraf’ veya ‘karşıt’ simgesi bulmak olanaksızdır. Her bir aktörün dikkatli incelenmesi sonucu, genelde dünya tarihine olduğu üzere taraf veya muhalif olma meselesinin karmaşıklığını görmeyiz sadece. Aynı zamanda ilkeler veya program üzerinden bir saflaşmanın çoğu zaman söz konusu olmadığını da görürüz.
*****
Bu yazı iki tez üzerine kuruludur.
Birinci tez, 1876 yılından itibaren her dönemde önce meşrutiyet, sonra cumhuriyet ve en son demokrasi taraftarlığı veya karşıtlığı bağlamında karşımıza gerçek tablonun, sonradan tarihyazımının bize sunduğu berraklıktan uzak, çok daha karmaşık bir haritadan ibaret olduğu ile ilgilidir.
İkinci tez ise bunun devamı niteliğindedir: Galiplerin veya muzafferlerin yazdıkları tarihyazımının sunduğu kadar kristalize bir saflaşma olmadığı gibi, çoğu zaman dönüşüm öncesinde veya hemen başında tasfiye edilmişler nedeniyle, aktörler, fikirler ve edimler haritası, oldukça dar çerçeveye ve görece homojenleştirilmiş bir kompozisyona sahiptir. Saflaşma, bir uçta radikal demokrasi taraftarlığı diğer uçta açıktan demokrasi karşıtlığı olan geniş bir yelpazede gerçekleşmez; çünkü radikal taraftarın ve karşıtların mevcut olmaması veya tasfiye edilmiş olması nedeniyle yelpaze çok daralmıştır.
Ayrıca, genel tartışmalar demokrasi taraftarlığı veya karşıtlığı etrafında değil, nasıl bir demokrasi istendiği veya demokrasiden ne anlaşıldığı etrafında dönmektedir. Açıktan demokrasi karşıtlığının olmadığını veya en azından tarihe geçmediği bir ortamda icat edilen demokrasi karşıtlarının çoğu, iktidardakileri sözde demokrasi söylemleri nedeniyle, söylemleriyle pratiklerinin uyumsuzluğu gerekçesiyle ya da geri plandaki asıl amaç ve motivasyonlar ithamıyla muhalefet etmektedirler. Ancak bu, demokrasi yolunda adımlara karşı değil, tam tersine demokrasi öncüleri ve önderleri olarak karşımıza çıkarılanlara karşı bir muhalefettir.
Burada önemli olan, söz konusu eğreti yandaş ve karşıt argümanın dönemin aktörleri tarafından manipüle edilmesi ve çoğu zaman abartılı bir netlik ve genelleme iddiasıyla siyasi erk mücadelesinde araçsallaştırılmasıdır.
Bu nedenle, tarih şafaklarında karşımıza çıkarılan veya inşa edilen demokrasi kahramanları ve hainlerinin çoğu düzmecedir.
Tarihte kahramanlar veya hainler aramak zaten sorunludur. Ancak illa rol modeller aranacaksa öncelikle mevcut çerçevenin dışına çıkarak, tasfiye edilmiş aktörler ve bu vesileyle görünmez kılınmış fikirler ile edimleri görmeye başlamalıyız.
‘Hain’lere gelince, demokrasi şafaklarının düşünsel muhafazakarları aksak demokratların hakim olduğu, demokratsız altı demokrasi şafağından her birinde ‘kahraman’ olarak karşımıza çıka(rıla)nların maalesef yeri geldiğinde demokrasiye farklı oranda ‘ihanet’ etmekten çekinmediklerini görmemiz gerekiyor.
Bu yazıda, Osmanlı dönemine ait ilk iki demokrasi şafağı olarak I. Meşrutiyet (1876-1878) ve II. Meşrutiyet (1908-1918) dönemleri bağlamında bu tespiti tartışacağım.
*****
Osmanlı Türkiye demokrasi tarihinde demokrasi şafaklarının birincisini oluşturan I. Meşrutiyet (1876-1878) dönemi söz konusu olduğunda, meşrutiyet (parlamenter anayasal monarşi) ve dolayısıyla demokrasi yandaşları ile karşıtları arasındaki tartışmaların arz ettiği karmaşıklık, bazı yönleriyle sonraki dönemlere de damgasını vurmuştur.
Her şeyden önce, Meşrutiyet’i mümkün kılan 30 Mayıs 1876 darbesinin aktörleri bağlamında bu karmaşıklık ilk bakışta karşımıza çıkar. Sadrazam Rüştü Paşa, Şeyhülislam Hasan Hayrullah Efendi, Serasker Hüseyin Avni........
© Artı Gerçek
visit website