“Bunalıyorum çocuk”
Sahipsiz Anadolu, 10 yıldan uzun süren savaş sonunda yıkıntıya dönmüştü.
Son atımlık cephanesini, İstiklal Savaşı’nda harcamıştı.
Askeri zafer kazanılmıştı ama... Yıkık ve bitkin bir ülkeyi kalkındırma savaşı, tüm hızıyla sürüyordu.
★★★
Osmanlı’dan genç Türkiye Cumhuriyeti’ne kalan miras bir faciadır:
Türkiye’nin nüfusu 13 milyondu.
Okuma yazma oranı erkeklerde yüzde 7, kadınlarda binde 4.
Ülkede 72 ortaokul, 23 lise, bir üniversite var.
150 ilçede doktor yok. Türkiye’de, sadece 337 doktor, 434 sağlık memuru, 60 eczacı bulunuyordu.
Trahomlu insan sayısı üç milyon. Sıtma, tifüs, verem, frengi, tifo salgın durumda.
37 bin köyde okul, posta, yol yok.
Evlerin yüzde 97’sinde tuvalet yok.
★★★
Kapitülasyonlar ülkenin belini bükmüş.
Toplam sanayi kuruluşu 282. Bunların, sadece yüzde 9’u devletin.
★★★
Ülkenin kaynakları tükenmiş olmasına rağmen, Osmanlı Devleti’nin borçları da ödeniyordu.
Üstüne üstlük, 1929 Dünya Ekonomik Bunalımı da patlak vermişti.
★★★
Mustafa Kemal Paşa, halkın sıkıntılarını dinlemek, görmek ve çözüm bulmak için sık sık yurt gezisine çıkar.
★★★
6 Mart 1930 günü Antalya’dadır...
Lider, kaldığı odaya çekilir ve koltuğa yığılır. Çok yorgun ve sinirlidir.
Elleri titreyerek sigarasını yakar. Yanında, Genel Sekreteri Hasan Rıza Soyak vardır.
İçini döker:
“Bunalıyorum çocuk, büyük bir acı içinde bunalıyorum. Görüyorsun ya, gittiğimiz her yerde devamlı dert, şikâyet dinliyoruz... Her taraf derin bir yokluk, maddi, manevi bir perişanlık içinde... Ferahlatıcı pek az şeye rastlıyoruz; memleketin gerçek durumu bu işte. Bunda bizim bir günahımız........© Sözcü
visit website