Ne ümit ne ümitsizlik, sadece inat!
Thomas Mann’ın o çok bilinen sözü: “Faşizm, ideoloji değil kötülüktür.”
Şüphesiz öyledir. Ama faşizme kadar beklemeye gerek yok. Gerçekte otoriter her ideoloji, ideoloji değil kötülüktür.
Ülke gündemi denen şeye baktığımızda gördüğümüz tek şey bu. Kötülük yayılıyor. Duruma ve gereğine göre hukuksuzluk, sorumsuzluk, vicdansızlık, pervasızlık olup her yere ulaşıyor, her şeye bulaşıyor.
İyilik bunun üstesinden gelecek mi bilmiyoruz. Alacakaranlık bir evredeyiz. İnsanlığın “gün batımı” ve “gün doğumu” arasında bir yerde yaşamakta olduğuna ilişkin “apokaliptik korku” ile “ütopyacı umut” tek ve karmaşık bir duygu halinde içimizi alacalandırıp duruyor.
Bu duygu aslında maruz kaldığı gerçekliği değiştirme gücünü sıradan insanın elinden alan bir duygudur. Geleneksel ve evrensel kökleri, Manesçilikte iyilik ve kötülüğün dünya üzerinde birbirine denk bir egemenliğe sahip olduğu, ya da Hıristiyan teolojisinde (Aziz Agistinus’un kaynaklık ettiği), dünyanın hem Tanrı hem de Şeytan’ın egemenliğine açık bir yer olduğu inancında ve benzerlerindedir. İslâm skolastiğinde de vardır bu tarz bir inanış ama İslâm teolojisinin skolastik evresi öncesinde (mesela, “Allah bizi dünyaya cenneti beklemek için değil, dünyayı cennet kılmak için gönderdi” diyen İbn’ül Arabi gibi) merkeze insan iradesini koyan çok daha aydınlık yorumlar vardır. Batı Rönesansı, Aydınlanma ve bir bütün olarak modernizm adım adım bu düşünceyi geliştirdi, cennet idealini dünyevileştirdi; insanlara, kendilerini değiştiren dünyayı değiştirme gücü verdi.
Üstünde yaşadığımız toprak, “bu cehennem, bu cennet” de şimdi o güce muhtaç. Sıradan hayatımızın her gününde, başımıza bir -hatta kimi zaman birden fazla- “felaket” geldi, geliyor ve gelecek gibi de görünüyor. Bu cehennem, bu cennet, “Kurtarın beni” diyor. Ama “halk” dediğimiz öznenin felaketler silsilesine katlanma huyu ümit vermiyor. Üstelik bu “cennet/cehennem” denkleminde yarı yarıya bir durum da kalmadı, cehennem bir........
© Gazete Duvar
visit website