menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Hatırlıyor muyuz?

15 0
12.10.2025

İnsanlık tarihinin büyük kısmı hatırlamak için verilen bir mücadeleydi. Hatırlamak, kim olduğumuzu, nereden geldiğimizi ve neye ait olduğumuzu bilmekti. Unutmak ise bir eksiklik, bir kayıp sayılırdı.

Ama çağ değişti. Artık hatırlamak emek isteyen bir eylem değil; telefonların, bulutların, dosya sistemlerinin otomatik işi. Her şey kaydediliyor, hiçbir şey unutulmuyor.

Yine de belki de hiç bu kadar köksüz, zamansız ve anıdan yoksun hissetmemiştik.

Peki, bu kadar çok şeyi saklarken neden geçmişle bağımız zayıflıyor? Gerçekten hatırlıyor muyuz, yoksa yalnızca veriye mi erişiyoruz?

Hatırlamanın doğasını anlamak için önce onun insan zihninde nasıl çalıştığını sorgulamak gerekir. Hafıza, yalnızca depolayan bir mekanizma değil, her seferinde yeniden yazılan bir hikâyedir.

Psikolojide hafıza, sabit bir arşiv değil; sürekli yeniden kurulan bir süreçtir. Frederic Bartlett’in 1930’larda yaptığı deneyler, bir anıyı hatırlamanın onu olduğu gibi geri çağırmak değil, yeniden biçimlendirmek olduğunu ortaya koyar. Hatırlamak, geçmişi bugünün gözleriyle yeniden inşa etmektir.

Oysa bugün bu yeniden inşa sürecini makineler üstleniyor. Hatıralarımız not uygulamalarında, mesaj arşivlerinde, bulut sistemlerinde yaşıyor. Artık bir olayı hatırlamıyoruz; yalnızca onun görüntüsünü açıyoruz.

Hatırlamakla erişmek arasındaki fark derindir: Erişmek nötr ve duygusuzdur; hatırlamak ise bedensel, duygusal, hatta kokusal bir eylemdir.

Nöropsikolog Joseph LeDoux, bir anının yalnızca bilgiden ibaret olmadığını, duygularla birlikte kodlandığını gösterir. Antonio Damasio da duyguların belleğin düzenlenmesinde temel rol oynadığını vurgular. Bir olayı hatırladığımızda o anki duygular da sinir sisteminde yeniden canlanır. Ama modern insan bu duyusal bağı zayıflatıyor; çünkü anılarını ekranlara hapsediyor. Her şey mevcut, ama hiçbir şey tam olarak yaşanmamış gibi.

Kişisel hafızamız zayıfladığında yalnızca bireysel bir kayıp yaşamayız; aynı zamanda toplumun belleği de zedelenir. Çünkü insan, hafızasını her zaman başkalarıyla birlikte kurar.

Toplumların da hafızası vardır. Fransız sosyolog Maurice Halbwachs, bireysel hafızanın toplumsal bağlamdan ayrı düşünülemeyeceğini söyler. İnsan, yalnızca kendi anılarını değil, ait olduğu grubun hatırlama biçimlerini de taşır. Bu yüzden tarih,........

© Diken