İlk konseri öncesi Ragıb Narin’le müzik, yolculuk ve sosyal medya üzerine: Öncelikli hedef niyet
Diğer
17 Kasım 2025
Ragıp Narin
Onu ilk kez sosyal medyadaki, Mardinli Güneş ailesinin evinin damında çocuklarla, kedi yavruları ve keçilerle uyandığı bir sabah videosuyla fark ettim. Bir damda uyanmadım hiç… Ama o videoda sabahın kokusu, bir akşam önce yapılan sohbetin sıcak yorgunluğu ve aydınlanan yeni günün birazdan başlayacak tatlı telaşının uyanışı vardı… Birazdan damdaki yataklar, kümesteki yumurtalar toplanacak; hayvanlar otlağa salınacak, çocuklar peşlerinden koşacaktı… (O video, seksen milyona yakın izlenme almış durumda.)
Diğer paylaşımlarına bakınca onun kendi şarkılarını yazıp besteleyen bir müzisyen olduğunu anladım. Sosyal medyanın hızında yeni çıkan şarkılar, yeni basılan kitaplar, vizyona giren filmler hızla tüketiliyor… Bizler öğütücü gibi yeni geleni alıyor ve belki bir ay sonra hatırlamıyoruz… Kulağımıza çalınan ve beğendiğimiz şarkıyı kimin söylediğini öğrenemeden geçiyoruz.
Özellikle son dönemde yayınladığı teklilerle müzik sahnesinde dikkat çeken isimlerden biri Ragıb Narin! Böylesi hızla akıp giden sektörde o müzik yapmaya devam ediyor; çünkü müzik onun için bir yaşam dili. Aile işi gereği seyahat ederken bile sırtından gitarını eksik etmemiş. Şarkılarının sözlerini yazarken Fas’ta bir sokakta gördüğü çiftten de ilham alıyor, Van’da koyun güden bir amcanın hikâyesinden de…
Narin, bir şarkının iki hafta ömrü olduğunu söylüyor. “Belki de ben o yüzden sosyal medya tarafına ağırlık verip orayı değerli kılıyorum çünkü orası biraz daha kalıcı; hayatınızı, tavsiyelerinizi paylaşabiliyorsunuz ve insanlarla ilişki içinde olduğunuzda kim olduğunuzu önemsiyorlar” diyor.
Ragıb Narin’e Pasion Turca organizasyonuyla 19 Kasım’da CSO Ada Ankara, 14 Aralık’ta Zorlu PSM konserleriyle başlayacak turnesi öncesinde; müziği, şehirlerle kurduğu bağ ve içerikleri hakkında sorularımızı ilettik.
-Merhaba Ragıb Bey. Öncelikle küçük bir kişisel anekdotla başlamak isterim. Birine sizden bahsedecekken “şarkıcı Ragıb Narin” dediğimde bir sessizlik oluyor. Sonra “Sosyal medyada ışınlanma videoları olan…” dediğimde ise hemen herkes sizi biliyor. Siz, bir dönem aile şirketinde çalışmış, futbol oynamış ve bugün müzikle yoluna devam eden birisiniz. Sosyal medya ise sizi bambaşka bir konuma taşımış durumda. Siz, adınızın önünde hangi kelimenin yer almasını isterdiniz? “...Ragıb Narin?”
Ben “müzisyen” ya da “sanatçı” denilmesini isterim elbette. Kendimi müzisyen olarak görüyorum, küçük yaşlardan bu yana gitar çalan, beste yapan, söz yazan biriyim. “Sanatçı” nitelendirmesini de çok seviyorum çünkü “sanatçı” nitelendirmesi beni kolektif kılıyor. Resim yapmayı da seviyorum, fotoğraf çekiyorum, video çekiyorum; bu sebeple sanatçı nitelendirmesi beni tamamlayabilir. Ama insanlar beni nasıl tanımlamak isterse kabulüm. Buradaki önemli nokta benim insanlara ulaşabilmem, dokunabilmem.
-Müzik, tiyatro ve futbol küçük yaşlardan itibaren sizinle varmış. Profesyonel anlamda müzik hayatına girmeden önce bir eğitim aldınız mı? Ailenizde sanata ilgisi ağır basan ebeveyn kimdi?
Müzik hayatına başlamadan önce müzikle ilgili bir eğitim almadım, sahip olduğum her yeteneği kendi başıma öğrendim. Sosyal medya, futbol, müzik… Yaptığım işlerde eğitim anlamında bir destek almadım; biraz yetenek, çokça çalışmakla beslendim.
Ailemde müzisyen yok, ama sanata yatkın bir aileyiz. Abim profesyonel oyuncu, kardeşim dansçı, diğer kardeşim ressam. Hepimiz her zaman sanata yatkın olduk. Müzik tarafımı annemden aldım diyebilirim. Annem şarkı söyleyemez ama inanılmaz bir müzik kulağı var. Arap dünyasındaki en hit şarkıları bilir ve dinler; ben de onun sayesinde tüm Arap şarkıcılara hâkim oluyordum. Müziğe olan aşkım annemden kaynaklı diyebilirim. İki dilli, iki kültürlü ailede büyümenin en büyük avantajı çok farklı kültürlerde müzikler dinlemek. Arap müziği de dili de çok zengin. Kelime dağarcığı çok fazla bu sebeple de iyi bir kılavuz. Türkçe de keza öyle. Bu durumda Türkçe, Arapça ve İngilizce ile büyüyünce çok dilli ve kültürlü oluyorsun. Dünyayı gezdikçe de kulağıma farklı müzikler geldi ve bunlar hayatıma ve sanatıma çok fazla katkıda bulundu.
-Özellikle son dönemde teklileriniz ardı ardına geliyor. Söz yazarken, beste yaparken nasıl bir ortama ihtiyaç duyuyorsunuz?
Bunun kesin bir matematiği ya da formülü yok; bu soruya net bir cevap vermek çok zor. Uçakta yazdığım şarkım da var, otel odasında yazdığım da, deniz yolculuğunda yazdığım da. Ama şunu rahatlıkla söyleyebilirim; kendi alanımın dışında olduğumda… Yani keşifte, yolculukta daha çok şarkı yazıyorum. Kendimi iyi hissettiğimde, pozitif olduğumda daha çok üretiyorum. Zaten çoğu şarkım da pozitif ve umut doludur.
Yolculuk demişken çok sık seyahat ediyorsunuz. Özellikle son yıllar pek çok kişi çıkmayan vizelerden dertli. Sizin böyle sorunlarınız oluyor mu?
Genelde olmuyor, bu konuda gerçekten şanslıyım. Hem Amerika vizem var hem de o sayede birçok ülkeye kolaylıkla giriş yapabiliyorum. Dünyayı gezen biri olarak farklı ülke vizelerine de sahibim, bu yüzden seyahat ederken vize sorunu yaşamıyorum.
-Bir röportajınızda “Bizim insanımız uzağa gidemediği için yakına da gitmiyor yakını da gezmiyor” demiştiniz. ‘Ya hep ya hiç’ci bir düşünce gibi… Ya da uzaklara gitmeyi başarıp kendi güzelliklerimizi es geçenler oluyor. Türkiye’de bizlerin görmezden geldiği ama sizin ‘mutlaka görülmesi gerekir’ dediğiniz beş şehir hangisi?
Uzağa odaklanmaktan yakını göremiyoruz ne yazık ki, bu beni çok mutsuz ediyor. Elimden geldiğince her röportajımda bunu üzerine basa basa ifade ediyorum. İnsanlar yaşadıkları yerin güzelliğini görmeli, Türkiye’nin her yerinde gezilecek, görülecek yerler var. Beş şehir saymam gerekiyor sanırım.
Antalya. Bence tek başına bir ülke olabilecek bir şehir. Ben denizi çok seven biriyim ve Antalya’nın inanılmaz bir denizi var bunun dışında etkileyici bir dağ manzarası ve doğal güzellikleri var. Tarihi ve doğal güzelliklerin bir arada olduğu böyle kentler çok etkiliyor beni.
Diğer bir şehir Diyarbakır; orayı da çok seviyorum. Benim için bir şehirdeki en önemli özellik insanları. Şehri şehir yapan en önemli özellik bence bu. Doğası, tarihi, insanları, hikayeleri, gastronomik farklılığı, ile çok etkileyici bir şehir Diyarbakır. Diyarbakır ile ilgili şunu da söylemek isterim özellikle, şehir yapısı olarak yolları, şehir düzeni olarak Türkiye’deki en güzel şehir Diyarbakır. Geniş yollara ve şahane bir kentleşmeye sahip bir kent. Özellikle samimi ve gerçek insanları görmek isteyenlerin tercih edebileceği bir şehir olabilir Diyarbakır.
İstanbul diyeceğim, herkese garip gelecek ama İstanbul’u söylemek zorundayım. İstanbul benim için Türkiye’nin değil dünyanın en güzel şehri. Zaten jeopolitik olarak Avrupa ve Asya’yı bağlayan başka bir şehir yok. İki kıtayı birbirine bağlayan bir deniz üzerinden yükselen bir şehir İstanbul. Ruhunda bin bir zenginlik, her dinden insan, kültürleri bünyesinde birleştiren böyle başka bir şehir yok. Bence bir insanın İstanbul’u gezmesi demek dünyayı gezmesi demek.
Karadeniz’den çok etkileniyorum, Karadeniz’in........





















Toi Staff
Penny S. Tee
Sabine Sterk
Gideon Levy
John Nosta
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
Daniel Orenstein