Müziğin adalet arayışı ve haksızlığa isyan edişi: Adaletin bu mu dünya?
Diğer
14 Aralık 2025
1980'lerde Kuzey Kore'ye yolu düşen bir yabancı gazeteci bir gece çok sıska bir adamın gizlice yanına geldiğini ve "Modana (Madonna) ölmüş, bu doğru mu?" diye fısıldadığını anlatır. Gazeteci "Hayır, ben duymadım. Madonna hala yaşıyor" diye cevap verince adam ellerini yukarı kaldırıp "Tanrım çok şükür!" demiş ve hemen karanlığa karışıp kaybolmuş.
Beslenme özürlü ve her türlü özgürlükten mahrum bir Kuzey Koreli müzikseverin yarım yamalak tanıdığı yabancı bir kültür ikonuna bu derecede bağlanması müziğin sınır, barikat ve diktatörlük tanımadığının bir kanıtıdır.
Acaba bu Kuzey Koreli müziksever tüm özel ve yabancı radyonun ve TV'nin yasaklandığı, yabancı kaset bulundurmanın cezasının taş ocağı kalebentliği olduğu ülkede Madonna'yı hangi platformda dinliyordu? Yaratıcı müzikseverler sınır ve mesafe tanımaz. Ben bir kristal taş aracılığıyla pilsiz kulaklık radyosu dinleyen bir nesilden geliyorum.
Umarım sizin hayatınızda da müziğin önemli bir yeri vardır. Müzik ağır yükleri çeker, sert gerçekleri yumuşatır, teselli sağlar, suskun kitlelere ses verir, ortamın adalet terazisini tartar, yanlışları yüze vurur, unutulan gerçekleri hatırlatır. Adalet temalı şarkılar toplumun vicdanının nabzıdır.
Haksızlıklar karşısında insanlar kitaplar yazmadan, hukuk sistemleri ve dev yapılar inşa etmeden önce müzik yapmışlardır. Müzik yasalardan ve mahkemelerden daha hızlıdır ve insanlara yakındır. Müzik büyük ölçüde evrenseldir ve duvarları çabuk aşar.
Müzik insanlığın en kadim ifade biçimlerinden biridir. Tarih boyunca sadece eğlence aracı değil, aynı zamanda bir protesto silahı, bir dayanışma çağrısı ve adalet arayışının yankısı olmuştur.
Türkiye’de de adalet melodisini hep bulmuştur. Bizim memlekette adalet şarkıları öyle politik olmaya çalışmaz, çünkü hayatın kendisi zaten politiktir.
Anadolu rock toplumsal eleştirilerini notalarla buluşturur. Arabesk müzik kader ve haksızlık temalarını işleyerek ezilen sınıfların sesi olmuştur. Rap müziğin yükselişiyle birlikte daha doğrudan ve sert bir adalet arayışı dile gelmiştir.
Şarkılar belki adaleti tesis edemez, ama adaletsizliğe razı olmamanın ve sesini duyurmanın yoludur. Bir şarkı mahkeme kararını değiştiremez, ancak toplumsal bilinci dönüştürebilir. Müzik adalet arayışında bir sığınak, bir dayanak noktasıdır.
Adalet toplumun asla tamamen sahip olamadığı ama vazgeçemediği bir hayal gibidir. Şarkılar bu hayalin muhafızıdır.
Hukuk bozulduğunda, medya sustuğunda ve siyaset körleştiğinde müzik konuşur.
Tevfik Fikret’in tarihi Han-ı Yağma şiirinin dizelerini alan Cem Karaca onlara yüzyıllık bir güncelleme yapar ve bir tür köprü kurar. Yiyin Efendiler Yiyin bir manifesto, bir itiraz ve bir vicdan kaydıdır. Her devirdeki adaletsizliklere tutulmuş bir aynadır.
İsyanı, hicvi ve hüznü tek bir potada eriten ender yapıtlardan biridir.
Cem Karaca’nın davudi sesi öfkeye güzel bir kılıf takar, isyanı müzikte eritir.
Yiyin Efendiler Yiyin yeniden doğmuş bir başkaldırıdır. Şairin satırlarındaki ince alay Karaca’nın sesinde ucu kızgın bir mızrağa bir dönüşür.
Şarkı haksızlık ve yoksulluğun karşısında çaresiz bırakılmış kitlelerin öfkesini ve gururunu taşır. Yiyin Efendiler Yiyin bir kabulleniş değil, aksine otoriteyi tiye alan bir meydan okumadır.
Karaca bu şiire yepyeni bir soluk, yeni bir anlam katar. 1970'lerin Türkiye'sinde, toplumsal eşitsizliklerin derinleştiği bir dönemde zamansız bir mesajı günceller.
"Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin / Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!" dizeleriyle başlayan bu eser lüks ve israf içinde yaşayan bir azınlık ile yoksullukla mücadele eden geniş halk kitleleri arasındaki uçurumu sert şekilde eleştirir. Karaca'nın gür sesi bir toplumsal uyarı sireni gibidir.
Cem Karaca burada tanıklık eder, savunma yapar, halk adına söz alan bir avukata dönüşür.
Yiyin Efendiler Yiyin'in değeri yazıldığı döneme bağlı değildir ve zamana meydan okur. Şarkı iktidarın kibri ile halkın sabrı arasındaki kadim çatışmayı anlatır. Devir değişir, isimler değişir, ama bu gerilim hep var olur.
Fikret Kızılok’un Demirbaş (Süleyman Hep Başbakan) parçası bir dönemin politik panoraması, bir hiciv, bir hatıra defteri, bir halk gözlemi ve bir sanatçının vicdan sesidir. Kızılok’un kaleminde mizah, ironi ve melankoli ustaca harmanlanır, dinleyici hem güler hem düşünür.
Şarkı klasik bir politik taşlamanın ötesindedir. Kızılok Süleyman Demirel’in sürekli geri dönen siyasi varlığını, devlette demirbaş gibi yerleşmiş bir figür haline gelişini naif ama keskin bir dille anlatır, dinleyici yılların politik döngüsünü birkaç dizede kavrar.
Kızılok öfkeyle bağıran bir protestocu değildir, gülümseyerek iğneleyen, sakin anlatırken insanın içine işleyen bir ozandır.
Müziğin yalınlığı mesajın gücünü arttırır. Sazın ve gitarın doğallığı, şarkıya sanki bir dost sofrada çay içerken memleketin garip düzenini anlatıyormuş gibi bir sohbet samimiyeti ve sıcaklığı katar.
Kızılok topluma ayna tutarken kimseyi ötekileştirmez, kızmadan ve kırmadan söyler. Eleştirisini estetik bir zarafetle, müzikal bir tebessümle sunar. Bu da onu hem muhalif hem sevgili hem bilge hem de dışardan izleyen bir anlatıcı yapar. Politik hiciv çoğu zaman serttir, Kızılok bunu yumuşatarak daha derin ve kalıcı kılar.
Rahmetli Fikret Kızılok bugün yaşasaydı yeni şarkıları için süper malzeme bulurdu.
Müzik tarihimizin en güçlü seslerinden biri olan Selda Bağcan'ın Adaletin Bu mu Dünya şarkısı adaletsizliğe karşı yükselen........





















Toi Staff
Sabine Sterk
Gideon Levy
Penny S. Tee
Mark Travers Ph.d
John Nosta
Daniel Orenstein
Beth Kuhel