Sen Niye Keloğlan Oldun?
Keloğlanlık durumu öğrenilmiş bir çaresizlik midir, öğretilmiş bir hissizlik midir, nedir? İnsan bile bile sinirlerini aldırır mı? Gördüğü, kendine gösterilen kanayan açık yarayı görmezlikten gelir mi? İnsan bile bile nasıl taşlaşır, taammüden nasıl ebleh görünür? Seninle anlık bir duygusal paylaşımı dahi reddeden bu insan nasıl bilinçli kör, bilinçli sağır, bilinçli dilsiz olur?
- MUSTAFA ŞAHİN
- 21 Haziran 2025
Bazı cinayetleri, bazı gaspları, bazı hak ihlallerini duyunca bir çare bulacağını düşündüğün bazı insanları haberdar ediyorsun ki yetiyorsa eli müdahil olsun da bir kötülük bir haksızlık bertaraf olsun. Kendin merhem olamayınca merhem olabilecek birini haberdar etmeyi, ondan yardım istemeyi bir iyilik zannediyorsun. Senin derdin belki de bir yara sarmak değil. Senin meselen vicdanının sesini bastırmak. Bunca açık yara, büyük ihtimal, sen böyle sakat düşündüğün, yangından seçerek bir can kurtarmayı yangını söndürmeye tercih ettiğin için kanıyor. Belki de sen böyle olduğun için yoluna taş döşeniyor adaletin, endüstrileşiyor hukuk, sektörleşiyor savunma.
Beraber ağlaşalım diye omzuna yaslanmak istediğinin gözü kulağı nasır tutmuş. Görülmüyor duyulmuyorsun. Açık yaralara gelince, herkes görsün ve herkesin dizinin bağ çözülsün diye o yaraların açıkta bırakıldığından emin ol. Tam da bu yüzden herkes seninle aynı çaresizlikte. Bu yüzden herkesin dizinin bağı çözük, dili dolaşık. Orman yanıyor, kötülük gözünün önünde büyüyor, ip ayağına, beline, boynuna dolanıyor. Sen yangını seyrettikçe dizlerinin bağı çözülüyor ve yüreğin kömürleşiyor. Etrafını saran gaddar duvarsa yükseldikçe yükseliyor. Herkes sürgüyü çekiyor ve ses vermesi beklenen herkes sessizce içine kaçıyor. Herkes, her kimse. Kimse kimsenin sesine ses vermiyor, çünkü kimsenin mecali, takati, dermanı yok. Ateş yakıcı özelliğini, su serinletici hasletini yitiriyor. Uyan artık uyurgezer dediğin diyeceğin vicdan sahipleri yün yorganı başlarına çekip uyuyorlar. Vicdanlarını da yastık altı altınlarıyla dinlendiriyorlar.
Açık bir yarayı sarması için yardım umduğun/ dilediğin insan “O da bir şey mi” diye senin anlattığından çok daha kan dondurucu, çok daha akıl almaz vak’aları sana anlatıyor ki senin anlattığın değersizleşsin, küçülsün. Dert yandığın muhatabın seni ya yarım kulak dinliyor ya da senin omuzlarının üzerinden gözlerini sağa sola deviriyor. Belli ki o bir başka galakside artık. Belli ki ona ulaşman artık imkânsız. Ciğerini, iliğini, ruhunu bildiğin, öyküsünde yer aldığın, öykünde yer verdiğin, beraber saf tuttuğun arkadaşın sen uyurken evrimini tamamlamış ve Ankara taşına dönmüştür artık.
Bu sessiz taşlaşmayı, bu zamansız donmayı, bu büyük yangını temaşa halini, bu ayakta çürümeyi kendi çürüyen aza ve melekelerimle birlikte çok düşünüyor birçok işin içinden çıkamadığım gibi bu hâlin de izahını yapamıyorum. Fenalıkları fazla gündeme getirince ‘kötücül’ olmakla, ‘küfranı nimetle’, ‘merdud grupların ajandalarına hizmetle’ itham ediliyorsun. Yardım umduğun kimse seni de........





















Toi Staff
Sabine Sterk
Penny S. Tee
Gideon Levy
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
Rachel Marsden
Daniel Orenstein
John Nosta