menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Panik ve Umut

5 0
09.11.2025

Panik ve Umut

21. Yüzyılda Politik Mücadelenin Programı

New York sokaklarında on binlerce kişi “Kral istemiyoruz!” sloganıyla yürüdüğünde, şehirde yalnızca bir protesto yapılmıyordu. Bir eşik aşılmıştı. Kitleler, uzun süredir başkalarının onlar adına verdiği kararlara razı gelmeyerek kendi seslerini geri almaya başlamıştı. Bu yürüyüş, yalnızca Amerika’da değil, tüm dünyada yükselen yeni mücadele biçimlerinin habercisi oldu. Ardından Zohran Mamdani’nin belediye başkanlığını kazanması, kitlelerin kendi kaderini yeniden eline alma iradesinin somut biçimi hâline geldi.

Bu sonuç, finans aristokrasisi için bir panik anıydı: Zenginlerden ek vergi almak, kira fiyatlarını dondurmak, toplu taşımayı ücretsiz hâle getirmek, çocuk bakımını kamusal bir hizmet olarak sunmak… Tüm bunlar, doğrudan kâr düzenine müdahale anlamına geliyordu. Aynı anda yüz binlerce emekçi için bu, büyük bir umut patlamasıydı: “Biz kazandığımızda hayat değişiyor.” Mamdani yalnızca bir seçim kazanmadı; New York halkı, “Kral istemiyoruz!” diyerek, otoriter yapının karşısında yeni bir toplumsal tahayyülün kapısını araladı. Trump’ın buna karşı sertleşme ihtimali elbette yükseliyor; ancak bu sonuç, faşizan yapılanmaya şimdilik güçlü bir ket vurulmuş olduğunun da göstergesidir.

Bu tablo, 21. yüzyılın politik mücadelesinde öne çıkan iki temel duyguyu yeniden gündeme getiriyor: panik ve umut. Panik, egemen sınıfların korkusudur; umut ise örgütlü kitlelerin maddi gücüdür. Bugün dünyanın birçok yerinde—kentlerin mahallelerinde, işyerlerinin üretim hatlarında, kampüslerde ve ulaşım ağlarında—esmekte olan mücadele rüzgârı bu ikiliğin içinden yükseliyor. Bu yalnızca bir duygu çatışması değil, tarihsel bir karşılaşmadır.

Türkiye’de de benzer bir tarihsel eşik yaşanıyor. İstanbul, İzmir gibi büyükşehirlerde halkın iradesiyle seçilmiş belediyelere kayyum atanması, egemenlerin panik anını simgeliyor. Ancak bu müdahaleler yalnızca korkuyu artırmadı; aynı zamanda gençlik ve geniş emekçi kitlelerde güçlü bir moral üstünlük yarattı. Kayyumlara karşı gelişen toplumsal direniş, küçük ölçekli işyeri grevleri, öğrenci hareketleri ve kadın mücadeleleriyle birleşerek belediyelerin kaynaklarını halk yararına kullanma talebini somut bir mücadeleye dönüştürdü. Bu direniş yalnızca bir tepki değil; umut ve örgütlü güç arasındaki bağın güncel ve etkili örneğidir.

Kriz

Kriz yalnızca ekonomik göstergelerden ibaret değildir; aynı zamanda bir hegemonya krizidir. Sistem artık geniş kitlelere geleceğe dair inandırıcı sözler veremez. Bu nedenle egemenler panik içinde yönetmeye başlar; toplumsal düzeni koruma refleksiyle polis ve yargı aracılığıyla baskıcı yasalar çıkarır, göçmenlere ve farklı etnik gruplara karşı düşmanlık politikaları geliştirir, milliyetçilik ve kutuplaştırıcı söylemleri öne çıkarır. Sosyal haklar törpülenir, temel ihtiyaçlar pazara bırakılır ve yoksul kesimler giderek daha savunmasız hâle gelir. Panik, düzenin kendi........

© Yarın Haber