Kürt Meselesi ve Devletçi Paradigma
Kürt Meselesi ve Devletçi Paradigma
Türkiye’de Kürt meselesi, yüz yılı aşkın süredir devlet aklının zincirleriyle örülü, çözülmemiş bir siyasal krizdir. Osmanlı’nın merkeziyetçi mirasından Cumhuriyet’in ulus-devlet inşasına kadar uzanan süreçte, Kürt halkının dili, kimliği, örgütlenmesi ve kolektif hakları sistematik biçimde baskı altına alınmıştır.
Bu tarihsel süreklilik, bugünün milliyetçi histeri dalgalarını anlamamıza yardımcı olur. Kürt meselesi devlet için hiçbir zaman yalnızca “güvenlik sorunu” olmadı; iktidar blokları için toplumu hizaya sokmanın, siyasal alanı daraltmanın ve muhalefeti felç etmenin en etkili ideolojik aracı hâline geldi. Bugün Öcalan üzerinden yeniden kışkırtılan milliyetçi infial, bu devletçi aygıtın güncellenmiş bir versiyonudur. Faşizan partilerin oy artırma hamleleri, merkez sağın iç dengeleri ve muhalefetin cesaretsizliği birleştiğinde, mesele yeniden bir “ulusal histeri üretme makinesi”ne dönüşmektedir.
Oysa Kürt sorunu, hiçbir seçim hesabına sığmayacak kadar yaşamsal ve siyasal bir yerde durmaktadır.
Milliyetçi Histerinin İnşası
Son yıllarda milliyetçi dalga, kritik konjonktürlerde birden yükseltilen “Öcalan karşıtlığı” üzerinden örgütlenmektedir. Bu kendiliğinden gelişen bir toplumsal duygu değil; faşist ve aşırı milliyetçi çevrelerin bilinçli biçimde körüklediği bir siyasal mühendislik faaliyetidir.
Siyaset kurumları konuyu topyekûn bir propaganda aygıtına dönüştürmekte, medya manipülasyonlarıyla histeri beslenmekte ve Kürt sorunu rasyonel tartışmanın dışına itilerek bir “ulusal linç rejimi” yaratılmaktadır.
Marksist bir perspektiften bakıldığında bu histeri, sınıfsal gerçeklerin üzerini örtmek için kullanılan klasik bir araçtır. Etnik gerilim ekonomik eşitsizlikleri görünmez kılar, emekçi sınıfları birbirine düşürür ve iktidar bloklarının krizini örter. Öcalan’ın sistematik kriminalizasyonu, siyasal çözümü baskı altına almakla kalmaz; doğrudan Kürt halkının iradesini hedef alır. Bu saldırının ardındaki niyet, demokratik çözüm değil, ucuz ve tarihsel olarak çürük bir seçim hesabıdır.
CHP’nin İradesizliği ve Solun Tutarsızlığı
CHP’nin İmralı Komisyonu’na temsilci göndermemesi, “siyasi risk” adı altında sergilenen tarihsel bir iradesizlik örneğidir. Bu yalnızca taktiksel çekingenlik değil; Türkiye’nin en büyük muhalefet partisinin toplumsal barışın teminatı olma potansiyelini reddetmesidir. Parti, kendi devletçi reflekslerinden kurtulamadığı sürece, toplumun demokratik taleplerini ve Kürt halkının siyasal haklarını sahiplenemez.
Bu iradesizlik sadece CHP’yi değil, etrafındaki sol kesimleri de etkiler. Bazı sol çevreler, CHP etrafında pozisyon alarak Kürt sorunu karşısında politik bir özne olmaktan çıkar; edilgen bir kimliğe bürünür. Sol mahalleyle anılmak, solcu bir siyasal özne olmak değildir; özellikle Kürt halkının........





















Toi Staff
Sabine Sterk
Penny S. Tee
Gideon Levy
Waka Ikeda
Grant Arthur Gochin
Daniel Orenstein