Kalabalıklar İçinde Yapayalnız
Bazen bir odada tek başına otururken değil, bir sofrada dört kişiyle yemek yerken hisseder insan yalnızlığı. Bazen gülüşmelerin arasında bile boğulur. Çünkü yalnızlık, sadece çevremizde kimse olmaması değil; anlaşılmadığımızı hissettiğimiz anlarda, içten içe büyüyen bir sessizliktir.
Günümüzde teknoloji sayesinde saniyeler içinde yüzlerce kişiye ulaşabiliyoruz ama duygularımızı paylaşabildiğimiz kaç kişi var gerçekten? Kiminle susabiliyoruz mesela, anlamlı bir şekilde? Kimin yanında yorulmadan sadece “var olabiliyoruz”?
Danışanlarımdan sık duyduğum bir cümle var:
“Etrafım insan dolu ama içim bomboş.”
Bu duygu o kadar tanıdık, o kadar evrensel ki... Aslında yalnızlık, modern çağın belki de en büyük ironi taşıyan duygusu. Herkes bir yerlere yetişme derdinde, herkes dolu görünmeye çalışıyor ama içten içe hepimiz, birinin samimi ilgisine muhtacız.
Yalnızlık kötü bir şey midir?
Her zaman değil.
Yalnız kalabilmek, insanın kendini tanıma biçimidir aslında. Kendiyle baş başa kalabilen biri, başkalarıyla daha sağlıklı bağlar kurabilir. Ama yalnızlık kronikleştiğinde, bir “seçilmiş yalnızlık” olmaktan çıkıp bir “terkedilmişlik” hissine dönüşürse; işte o zaman içimizde derin bir boşluk oluşur. Ve ne yazık ki çoğu zaman bunu saklamayı, güçlü görünmeyi seçeriz. Oysa herkesin içinde ara sıra “biri beni sorsa” diye sessizce atan bir kalp vardır.
Peki ne yapmalı?
İlk adım, yalnızlıkla yüzleşmek. Yani duygularımızı bastırmadan, onları tanımak. Çünkü adını koymadığımız her duygu bizi içten içe tüketir.
İkinci adım, kendimize şefkat göstermek. Yalnız hissettiğimizde genellikle kendimizi suçlarız: “Herkes bir şeyler yaşıyor, ben neden böyleyim?” diye. Oysa hissettiğiniz şey çok insani. Kendinize kızmak yerine, içinizdeki çocuğa sarılın. Ona “yanındayım” demeyi öğrenin.
Ve üçüncü adım: Bağ kurmaktan vazgeçmemek.
Gerçek, derin, samimi bağlar emek ister. Yüzeysel ilişkiler kalabalık yaratır ama ruhumuzu doyurmaz. Belki de biriyle kahve içerken telefonu bir kenara koymak, gerçekten dinlemek, dinlenmek… Bunlar basit ama dönüştürücü adımlardır.
Unutmayın; yalnız hissetmeniz, gerçekten yalnız olduğunuz anlamına gelmez.
Ve kimse, gerçekten anlaşıldığı bir yerde yalnız kalmaz.
Bazen bir cümle yeter:
“Seni duyuyorum.”
Belki senin de birine diyeceğin tek şey bu olmalı.
Günümüzde teknoloji sayesinde saniyeler içinde yüzlerce kişiye ulaşabiliyoruz ama duygularımızı paylaşabildiğimiz kaç kişi var gerçekten? Kiminle susabiliyoruz mesela, anlamlı bir şekilde? Kimin yanında yorulmadan sadece “var olabiliyoruz”?
Danışanlarımdan sık duyduğum bir cümle var:
“Etrafım insan dolu ama içim bomboş.”
Bu duygu o kadar tanıdık, o kadar evrensel ki... Aslında yalnızlık, modern çağın belki de en büyük ironi taşıyan duygusu. Herkes bir yerlere yetişme derdinde, herkes dolu görünmeye çalışıyor ama içten içe hepimiz, birinin samimi ilgisine muhtacız.
Yalnızlık kötü bir şey midir?
Her zaman değil.
Yalnız kalabilmek, insanın kendini tanıma biçimidir aslında. Kendiyle baş başa kalabilen biri, başkalarıyla daha sağlıklı bağlar kurabilir. Ama yalnızlık kronikleştiğinde, bir “seçilmiş yalnızlık” olmaktan çıkıp bir “terkedilmişlik” hissine dönüşürse; işte o zaman içimizde derin bir boşluk oluşur. Ve ne yazık ki çoğu zaman bunu saklamayı, güçlü görünmeyi seçeriz. Oysa herkesin içinde ara sıra “biri beni sorsa” diye sessizce atan bir kalp vardır.
Peki ne yapmalı?
İlk adım, yalnızlıkla yüzleşmek. Yani duygularımızı bastırmadan, onları tanımak. Çünkü adını koymadığımız her duygu bizi içten içe tüketir.
İkinci adım, kendimize şefkat göstermek. Yalnız hissettiğimizde genellikle kendimizi suçlarız: “Herkes bir şeyler yaşıyor, ben neden böyleyim?” diye. Oysa hissettiğiniz şey çok insani. Kendinize kızmak yerine, içinizdeki çocuğa sarılın. Ona “yanındayım” demeyi öğrenin.
Ve üçüncü adım: Bağ kurmaktan vazgeçmemek.
Gerçek, derin, samimi bağlar emek ister. Yüzeysel ilişkiler kalabalık yaratır ama ruhumuzu doyurmaz. Belki de biriyle kahve içerken telefonu bir kenara koymak, gerçekten dinlemek, dinlenmek… Bunlar basit ama dönüştürücü adımlardır.
Unutmayın; yalnız hissetmeniz, gerçekten yalnız olduğunuz anlamına gelmez.
Ve kimse, gerçekten........





















Toi Staff
Sabine Sterk
Penny S. Tee
Gideon Levy
Waka Ikeda
Grant Arthur Gochin
Rachel Marsden