Fatih! Gazze! Kudüs ve Anne!
Derin bir çaresizlik içerisinde kurduğu son cümle, ''Allahım! Varsan ve bir yerlerdeysen n'olur beni bu illetten kurtar!'' olmuştu!
Düştüğünde parçasının bile bulunamayacağı o madde bağımlılığı uçurumunun zirvesinde, çoklu madde kullanımıyla eroinman olmuş, her türlü belaya nazır ve teslim olmuş halde parmaklarının ucunda durduğu o yar'ın kenarından düşerek kayıplara karışmaya namzet, yokettiği iradesinden arta kalan bir gayretle adını çağıran dipsiz kuyuda yankılanan belli belirsiz sayhanın divanında, adına yazılan fermana, kurban olmaya hazır bir civan olan Fatih, son enjekte ettiği eroinin etkisi vücudunu terketmiş bir halde cebinde madde alacak tek bir kuruşu, arayıp para isteyecek tek bir eşi, dostu, arkadaşı kalmamışlığın çaresizliğiyle uzandığı çekyattan halıya akan kusmuklar içerisinde acıdan kıvrım kıvrım kıvranırken, tarifi imkansız bir çaresizlikle bu sözleri söylüyor, bu arada susmak bilmeyen telefonu kimbilir kaçıncı kez çalıyordu.
Defalarca bırakmaya niyet ettiği bu musibetten ne yaptıysa kurtulamamış, tüm hayatını kendi elleriyle yoketmişti.
Eşi, iki evladını alıp baba evine gitmiş, zavallı annesi onun derdinden yataklara düşmüş, ömrünün son demlerinde kanser illetinin acıları içinde canıyla uğraşıyordu. Artık hayatta hiçbir şeyden keyif alamaz, sadece acı çeker duruma gelmişti Fatih.
Öyle bir madde bağımlısı olmuştu ki annesi bile aklından çıkmış, unutmuştu!
En son annesinin adını ne zaman anmıştı hatırlamıyordu bile.
Ta ki eroin krizine girdiği o sabah acı acı çalan telefonu istemsizce eline alıp ''alo'' diyene kadar.
Arayan en küçük kız kardeşiydi.
Ne bir hap, ne bir ot! Madde adına zulasında hiçbirşeyi kalmamıştı!
Aslında o haldeyken telefona cevap vermek istemiyordu.
Aklına kardeşinde para olduğu düşüncesi gelmeseydi o telefonu açmazdı zaten.
Kardeşi kırmazdı onu ve varsa mutlaka koltuk çıkardı.
Paraya ulaşıp, uyuşturucuyu temin etme ihtimalinin verdiği heyecanla açtı telefonu!
- Kardeşim! Acil paraya ihtiyacım var! Sen de vardır!
Kardeşi, “Abi abi” diyor, konuşmak istiyor ama Fatih onun ne dediğini duymuyordu bile. İçinde bulunduğu krizden dolayı kız kardeşinin o ağlamaklı sesinin bile farkına varmıyordu. Kardeşinin sesindeki telaşta belli ki bir sıkıntı vardı ama bu durum Fatih'in umurunda bile değildi!
- Dur kızım dur, yavaş yavaş söyle anlamıyorum. Baksana, dinle az, para var mı sende? Acil ihtiyacım var.
Kız kardeşi bir yandan ağlıyor bir yandan da konuşmaya çalışıyordu.
- Acil gel abi, annem!
- Dur kızım bi ya, bişey dedim sana, para var mı?
- Abi gel, annem ölüyor.
Fatih acilen uyuşturucu kullanmalıydı, başka hiçbir şey düşünemiyordu.
- Kızım para var mı dedim sende?!
“Annem ölüyor” cümlesini algılayamıyordu bile, kardeşini duymuyor, “Para var mı?” diye sormaya devam ediyordu.
Yaşadığı kriz ve madde yoksunluğu hali, bütün algı dünyasını ele geçirmişti Fatih'in.
Bütün duygu durumu, farkındalığı, bilinç ve şuuru tek bir şeye odaklandığı için hiçbir şeyi muhakeme edemiyordu.
Kız kardeşinin; ''Para var abi, para var ama annem ölmek üzere ve seni görmek istiyor'' sözlerinde odaklandığı tek şey ''para var abi'' dediği kısmıydı.
- Tamam kızım, ben geliyorum. Parayı hazır et sen! İşimi halledeyim sonra hemen geleceğim oraya.
Kardeşi ağlayarak bir şeyler söylemeye çalışarak telefonu kapatmıştı ama Fatih ne söylediğini umursamamıştı bile. Kalkıp zar zor üstünü
giymiş, hızlı bir şekilde yola koyulmuştu. Yolda giderken kız kardeşini arayıp aşağı inmesini, bu halde eve çıkamayacağını anlatmıştı.
Kardeşi de “Tamam” deyip telefonu kapatmıştı.
Kız kardeşi, evlerinin girişindeki merdivenin başında elinde parayla bekliyordu. Ne acı bir sahneydi! Bir anne, hasta yatağında son nefesini vermek üzereydi ve o annenin iki yavrusundan biri; elinde, abisi uyuşturucu alsın diye parayla bekliyordu. Abinin ise dünya yansa umurunda değildi! Uyuşturucu krizine girmişti!
Fatih hiçbir şey sormamış sadece, “Parayı ver kızım, ben birazdan geleceğim” deyip parayı alıp oradan hızla ayrılmıştı.
Kardeşi yaşlı gözlerle arkasından bakakaldı. Abisinin düştüğü durumu bildiği için, nasıl acılar çektiğinin ve acizliğinin farkındaydı. Arkasından ''bir evlat, annesi ölüm döşeğinde olduğu halde nasıl böyle davranabilir'' düşüncesiyle içerledi ama o an abisinin gerçekten yapacağı bir şeyi olmadığını biliyordu. Ağır adımlarla merdivenleri çıkmaya başladı...
...
Fatih çok geçmeden torbacının yanında almıştı soluğu. Uyuşturucu işini çözmüş ve hemen metruk bir mekâna geçmişti bile.
Biraz sonra yapacağı ritüel için malzemeleri hazırlarken telefonda geçen konuşmalar zihninde akmaya başlamıştı.
Kendinden tiksinerek, ağlamaklı bir hâlde hem maddeyi zerkediyor hem de daha önce ölen abisi, ablası ve babası ile ilgili bütün güzel ve acı anları düşünüp sonunu annesine bağlayıp daha çok acı çekiyordu. Bir yanda hazzın pençesinde farklı bir boyuttayken diğer yanda derin pişmanlığın keşmekeşinde vicdan........© Haber Vakti





















Toi Staff
Sabine Sterk
Gideon Levy
Penny S. Tee
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
Daniel Orenstein
John Nosta
Rachel Marsden