Batı’nın istifası ve intiharı
Soğuk Savaşın sonunda Batı dünyasının “tek kurşun atmadan” kazandığı zafer ilânını hatırlarsınız. ABD’li yazar Fukuyama’nın tarihin sonu “öngörüsünü” de.
1945 sonrasında Doğu Bloku’na karşı tesis edilen “hür dünya” 40 küsur sene boyunca hummalı askerî faaliyet haricinde dış politikasını özellikle Sovyetler ve uydularındaki özgürlük karşıtı uygulamalar zemininde şekillendirdi. Bu dönemde Batılı hükümetlerin komünizm saplantılarıyla her iki cenahın sivil toplumlarının demokrasi talepleri büyük ölçüde örtüşüyordu. Sonunda bir taraf pes etti, “kazanan” taraf ise “kaybeden” tarafın demokrasi taleplerini bir süre dikkate alarak ilerledi ama hızla realpolitikayı tercih etti.
Bu dönemeç Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinin AB üyeliklerinin gerçekleşmesiyle başlar. Batı bir yandan AB üyeliği sayesinde ülkelerin demokratik yönde kendi başlarına ilerleyebileceklerini farz etti. Diğer yandan neoliberal ekonomi mezhebi uyarınca piyasanın toplumları barışçıl kılarak demokratik bir patikaya sokabileceğini hesap etti.
18. yüzyılda Montesquieu tarafından dile getirilen “doux commerce” yani ticaret yapanın savaşmayacağı varsayımı Batı’nın amentüsü oldu. Çin ve Rusya’nın dünya ticaret ağlarına dâhil edilmeleriyle varsayım politikaya dönüştü. Almanya’nın Rusya’nın fosil yakıtlarına olan bağımlılığı ve AB genişlemesi sayesinde hükmettiği ettiği yeni pazar “Wandel durch Handel” yani ‘ticaretle değişim’ şiarı ile güzellendi.........





















Toi Staff
Penny S. Tee
Sabine Sterk
Gideon Levy
John Nosta
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
Daniel Orenstein