Demokraside liderlik yapmak başta ortak vizyon oluşturma ve kendiliğinden harekete geçen halkın eylemlerinin eş güdümünü yapma, takip, hesap sorma ve hesap vermeye dönüşerek oldukça kolaylaşıyor.
Başta adalet ve diğer değerlerimizi ihlal ederek zenginlere haksız menfaat aktardığımız Kur Korumalı Mevduat (KKM) saçmalığından sonra şimdi de sokak köpeklerini katletmeye hazırlanıyoruz.
Bir canlıyı öldürmek toplumsal değerlerimize açıkça aykırı. Fakat Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan öyle kanaat belirttiği için adetlerini tespit etmeden, kısırlaştırma gibi zaman içine yayılan ve değerlere uygun alternatif çözümleri değerlendirmeden sokak köpeklerini katletmeye hazırlanıyoruz. Bunu haklı göstermek için ise sanki insanlaşmışlar da ölmeyi isteyecek kadar düşünebilirmiş gibi köpeklere ötanazi hakkı vermekten bahsediyoruz.
Yüksek enflasyonla bir anda fakirleştirilen ücretlilerin ve emeklilerin gelirine göstermelik cüzi artış yapıldı.
Sosyal güvenlik sistemi çoktan iflas etti. Emekli maaşlarını çalışırken ödediğimiz primlerin getirisi ile değil – sonraki nesillerin primleri de yetmiyor – hazineden vergilerimizle ödüyoruz. Emeklilikte Yaşa Takılanların (EYT) mağduru olduğu adaletsizliği sistemi daha da zayıflatarak çözüyoruz. Köklü sorunlarımızı yüzeyde çözmek isterken yeni ve daha derin sorunlara yol açıyoruz.
Bütün bunlar ve benzerleri alış-veriş (transactional) esaslı idare edildiğimizi ve isteyenin istediğini elde ettiği bir tarza doğru evrildiğimizi gösteriyor.
En başta Meclis, farklı fikirleri ve çelişen menfaatleri uzlaştırma, bir orta ve ortak yol bularak dört başı mamur kanun yapma yeteneğini çoktan yitirdi. Komisyonlarda ve genel kuruldaki körler – sağırlar diyaloğu tartışmalar ve çoğunluk oylarını saymaktan ibaret oylamalar ile yasama işlevi, adeta bir formaliteye dönüştü.
Amirleri yargıya izin vermezse suçları cezasız kalan sorumsuz bürokratlar da farklı değiller. Görevlerini hakkıyla yerine getirmeyi unutup formalitelerde kusursuzluğa odaklanıyorlar.
Belediyeler dahil devlet kurumlarına ve yarı resmi meslek kuruluşlarına da başkanlık sistemi hâkim. Çatlak sesin çıkamadığı dikensiz gül bahçelerine benzeyen meclis, yönetim kurulu ve benzerleri, başkan gerek duyarsa istişare etmek, riskli kararlara imza atmak için var. Bırakınız paydaşlarla uzlaşarak ortak vizyonda buluşmayı farklı düşünenlere tahammül bile edilmiyor. Farklı fikirler ve muhalif düşünenler dışlanıyor; adeta hiç yoklarmış gibi davranılıyor.
Yönetimleri seçimle belirlenen yarı resmi meslek kuruluşlarının çoğu da benzer durumda. Uzlaşmanın zorluğuna katlanmak yerine başına buyrukluğun kolaylığına kaçılıyor.
Bu durum 1950’lerden beri kurtulamadığımız hukuka hesap vermekten kaçınan çoğunlukçu, hibrite gerilemiş olan orta demokrasi seviyesindeki yönetim kültürümüzün sonucu.
Oligarşik siyasi partiler yasası, Anayasa’yı ve anayasal düzeni korumanın birkaç kişiye bırakılması ve anayasaya aykırılıklara müsamaha edilmesi, seçim bölgeleri ve kurallarının manipülasyona müsait olması şahıslara devasa devlet gücünü ele geçirme imkânı veriyor.
2017 anayasa değişikliği sonrasında cumhurbaşkanının yürütmeye ilaveten yasamaya ve yargıya da tek başına hâkim olduğu, atamış olduğu bakanlara ve emirlerindeki bürokratlara karşı hukukun işlemediği orta demokrasi ortamı oldukça marazlı idare kültürümüz uzak görüşlü liderlik yerine alış-veriş esaslı idareciliği hâkim kılıyor.
Ekonomide ve sosyal hayatın her boyutunda tüm ipleri elinde bulunduran kamu kesimi bu idare kültürünü toplumun tüm kesimlerine, gönüllü sivil toplum kuruluşlarına (STK), spor kulüplerine, on binlerce aile şirketlerine ve ailelere kadar yayıyor.
Temel sorunlarımıza köklü çözümler bulabilmek için bizi ortak bir vizyon (uzak görüşlü hedefler) etrafında birleştirecek vizyoner ve dönüştürücü liderlere ihtiyacımız var. Fakat orta demokrasi kuraklığı lider kıtlığı yaratıyor. Pençelerini devlete geçirmiş olan otokratik idareciler yeni liderler çıkmasına izin vermiyorlar. Böylece otokratik idarecilerin alış-veriş esaslı el yordamı yönetimine mahkûm........