Kötülüğün Sıradanlığı ve İyilik Ateşi: İtaat ve Özgürlük Arasındaki Ezeli Savaş
"Her sabah uyandığımızda, bilinçli ya da bilinçsiz, bir seçim yaparız: Ya konforlu rutinin rahatlığına sığınacağız, ya da kendi hayatımızın mimarı olmanın zorluğunu sırtlayacağız. İtaat, bir nehrin akışına kendinizi bırakmak gibidir; enerji harcamazsınız. Ama özgürlük... Özgürlük, o akıntıya karşı kürek çekme cesaretidir."
Bu yazımızda itaat etmenin sunduğu konforun bedelleri ve özgür olmanın gerektirdiği o yakıcı sorumluluğun ödüllerini kişisel deneyimlerimizden felsefenin en keskin uçlarına kadar inceleme cüretkarlığı göstereceğiz.
Hepimiz belirsizlikten ürkeriz. İnsan zihni, karmaşayı sevmez; düzen ve öngörülebilirlik ister. İşte itaat, tam da bu noktada devreye giriyor. Bir kurala, bir lidere, köklü bir ideolojiye boyun eğdiğimizde, aslında hayatın omuzlarımıza yüklediği en ağır yükten kurtulmuş oluyoruz: Karar verme yükünden. Bir başka ifadeyle sorumluluk bilincini elimizin tersiyle itiyoruz.
Bize doğduğumuzdan itibaren toplum tarafından yılların türevi olan "Ne yapmalısın, nasıl yaşamalısın?" sorularının cevabı hazır ve paketlenmiş olarak sunulur. Bu paketlerin yaşamdaki getirisine baktığımızda otoriteye itaat ettiğiniz an, hata yapma kaygınız azalır, çünkü hata yaparsanız suçlanacak bir otorite bulabilirsiniz. Benzetmek gerekirse bir nevi psikolojik sigortadır. Okulda, işte, hatta siyasette bir gruba ait olmak, o grubun kurallarına uymayı gerektirir ve karşılığında size "yalnız değilsin" güvenini verir. Bu sessiz sözleşme, çoğu zaman özgürlüğün getireceği zorluktan daha cazip gelir.
Peki ya özgürlük? Jean-Paul Sartre, hepimizin kafasına çivi çakar gibi konuşur: İnsan, özgürlüğe mahkûmdur. Bizi tanımlayan önceden belirlenmiş bir "öz" yoktur. Bizler, hayatımız boyunca aldığımız seçimlerin toplamıyız. Her seçimin sadece bizi değil, tüm insanlığı temsil eden bir model oluşturduğu bilinciyle yaşamak... Bu ne büyük bir baskı!
Özgür insan, kendi yolunu kendisi çizer, tökezlediğinde kimseyi suçlayamaz. Kendi değerlerini kendisi yaratır. Bu otonomi (özerklik), heyecan vericidir ama aynı zamanda dayanılmaz bir sorumluluk yükler. Çoğu zaman, insanlar bu varoluşsal yalnızlık ve ağır sorumluluk duygusundan kaçmak için, Erich Fromm'un deyişiyle, "özgürlükten kaçış" yolunu seçer ve iradelerini bir otoriteye teslim ederek huzur bulurlar.
Toplumlarımızın yapı taşı hiç şüphesiz itaat üzerine kuruludur. Trafik kurallarından vergi........





















Toi Staff
Sabine Sterk
Penny S. Tee
Gideon Levy
Waka Ikeda
Grant Arthur Gochin