YUNANİSTAN BİR TÜRKİYE DEĞİL, NEDEN?

Bu haftaki köşe yazıma bir soruyla başlamak istiyorum. Çok gezen mi daha iyi bilir çok okuyan mı? Ben gezen, seyahat eden ve gözlemleyen tarafındayım. Tabii ki okumakta önemli, sırdaşı, gayesiz ve araştırmadan gezmekten ise okumak ve okuduklarını aksiyona dökmekte çok değerlidir. Çok kısa zamanda pek çok yer hakkında okuyarak bilgi sahibi olabiliriz.

Geçtiğimiz günlerde batı yakamıza komşu ülkeler Yunanistan’a kültür gezisi yaptım. Avrupa Birliğine üye olan bu ülkeyi gözlemleme ve ülkemizle kıyaslama fırsatım oldu. Doğal güzellikleri, tarihi değeri ve muhteşem Ege deniziyle fark yaratan Yunanistan’dan başladık gezimize. Aracımızla sınır kapısına geldiğimizde bizi uzun araç kuyrukları karşıladı. Yunanistan’a yoğun bir talep var özellikle mitolojik tarihi, lezzetli mezelerinin yanında akvaryum gibi berrak deniziyle turist akınına uğramış durumda.

İlk durağımız Aleksandrapoli (Dedeağaç) oldu. Bu şehir muhteşem bir sahile sahip. Mübadeleden kalma Türk kültürünün izlerini taşıyor. Sokakta insanlarla Türkçe anlaşabiliyorsunuz. Sahil şeridini gündüz aracınızla dolaşa biliyorsunuz. Akşam saatlerinde trafiğe kapanıyor. Tüm restoranlar dolu ve gelen porsiyonlar tepsi ile geliyor bitirme şansınız yok. Bizim Ege kıyılarıyla kıyaslandığında gerek porsiyon olarak gerekse lezzet olarak fark atıyor. Ege’de ödediğiniz hesabın üçte biri fiyatına gün batımı eşliğinde yemeğinizi yiye biliyorsunuz.

İkinci gün ilk durağımız Makri köyü oluyor. Kuşaklar boyu yedi kuşaktır yıllarca hizmet veren Salih ustanın yerine uğruyoruz. Oğlak çevirme ve pirzolasını tattığımızda bugüne kadar et yememişiz diyoruz. Muhteşem bir lezzet ve porsiyonlar tabaklara sığmıyor. Türk kahvesi ve tatlı ikram etmeden sizi göndermiyorlar.........

© Yeşilgiresun