ARES'E VEDA

Karadeniz'in yeşilden maviye rengarenk doğası, dalgalı denizleri, yörenin en büyük geçim kaynağı olan, fındık bahçelerinin içinde çocukluk günlerimi yaşadım. Köy evinde doğdum ilkokulu köyde okudum. O zamanlar orta öğretim diye bir kavram yoktu. İlkokul, ortaokul, lise ve üniversite son duraktı. Üniversiteye iki sınavla girme şansımız vardı. Birincisini geçemezsen üniversite okuma hayalin biterdi. İki sınavı da başarı ile geçmen gerekiyordu.

Hayatımın en güzel yılları diye tabir ettiğim ilkokul yıllarım. Gerçek eğitim ve öğretimi orada öğrendim. Dün gibi hatırlıyorum okul öğretmenlerim, Sevim hocam ve Lütfü hocam halen hayattalar mı bilemiyorum, hayat mücadelesi ve dünya telaşı herkesi birbirinden kopardı. Bende hayatıma dokunmak adına çok emekleri var. “Önce saygı sonra sevgi” derdi Sevim hocam. Sevginin tanımında insan sevgisiyle hayvan sevgisini eş değerde tutardı.

Köy yeri burası, sizlere tuhaf gelmesin okulu mu var diye? Yetmişli yıllarda her köyde okul vardı sağlık ocağı vardı. Haftada bir köylülerin ürünlerini sattığı pazarlar kurulurdu. Hayvan pazarları köyün geçimini sağlardı. Ekonominin kalbi köylerde atardı. Süper marketler ve alışveriş merkezleriyle biz üniversite yıllarında tanıştık. O zamanlarda en büyük süper market Müjdat abinin bakkalıydı.

Köpeğimiz, kedimiz, kazımız, tavuğumuz, ineğimiz hatta beslediğimiz sincabımız bile vardı. Onlar bizim arkadaşımız ekmeğimizi aşımızı paylaştığımız aile bireylerimizdi. Biz doymadan önce onları doyurmanın önemi ve maneviyatını ailemiz bize aşılamıştı. Önce onların yiyeceğini vereceğiz sonra biz sofraya........

© Yeşilgiresun