BOLİVARCI YOLUN SONU MU?

Hugo Chavez, 1992'de şansını askeri darbe ile deneyip başarısız olduktan 6 yıl sonra bu defa seçim sandığı yoluyla Venezuela devlet başkanlığı koltuğuna oturmuş ve izlediği siyasette ilhamının kaynağı olarak ülkenin kurucu lideri Simon Bolivar'ı işaret etmişti. Bolivar, 19'uncu yüzyılın başında Latin Amerika'daki Avrupa sömürgeciliğine karşı mücadele etmiş ve günümüz Güney Amerika kıtasının haritasının belirlenmesinde önemli rol oynamıştı. İran ile birlikte dünyada kanıtlanmış en kaliteli ve bol petrol rezervlerinin üstüne oturmuş olan Venezuela, bu zenginliği verimli bir şekilde kullanmak yerine Körfez ülkeleriyle aynı hataya düştü. Petrol gelirlerine dayalı bir büyüme süreci izleyen ülke, ekonomisini çeşitlendirecek adımları atmadı. Dahası Chavez döneminde devlet petrol şirketinin yönetim kuruluna liyakatsiz atamaların yapılması, ülkenin en büyük gelir kaynağını verimsiz bir sektöre dönüştürdü. Ülke ekonomisi çıkmaza girerken Chavez'in, ülkesinin imkanlarını aşacak şekilde bölgedeki ABD hegemonyasına karşı mücadele arayışı, kaçınılmaz şekilde Beyaz Saray'ın Venezuela'yı hedef tahtasına oturtması sonucunu getirdi. Trump ilk başkanlık döneminde karşısına rakip çıkartarak, olabildiğince “demokratik” yollarla Chavez'in halefi Maduro'yu alt etmeye çalıştı. 2019 yılındaki tartışmalı seçimlerin ardından Juan Guaido, başta ABD olmak üzere bazı Avrupa ülkeleri tarafından devlet başkanı olarak tanınsa da bu proje yürümedi. Guaido, ABD'nin kendisi için harcadığı paralarla beraber ortadan kayboldu.

SANDIKLA OLMADI, UÇAK
GEMİSİ İLE DEĞİŞİM YOLDA
İkinci Trump dönemi Venezuela'da rejimi değiştirmeye yönelik oyunun ikinci perdesini de vizyona taşıdı. ABD yönetimi bu defa Guaido gibi karakterlerle vakit kaybetmek yerine 2025 yılının Ağustos ayı itibarıyla askeri gücünü Karayip Denizi'ne yığdı. Her ne kadar bugün Venezuela'da Marina Corina Machado gibi gönüllü sömürgeci yalakası ve mandacı zihniyetin 21'inci yüzyıldaki temsilcisi bir karakter zuhur etmiş olsa da, ABD'nin bu defa........

© Yeşilgiresun