Seçimler ve diktatörler

Siyasal Bilgiler Fakültesinde okurken Siyaset Bilimi derslerinde ilk öğrendiğimiz kural “Güç insanı kötü yapar, mutlak güç mutlak kötü yapar” ilkesiydi.

Tabiri caizse bir toplumda güç astrofizikteki kütleler gibi etki yapar, diğer tüm küçük nesneleri çeker, yörüngesine alır.

Kütle ne kadar büyükse etkisi o kadar güçlü olur çekiminden yakın uzak her şey etkilenir ve en nihayetinde eğer kütle bir kara delik yaratabilecek kadar büyükse ondan ışık dâhil hiçbir şey kaçamaz her şeyi çeker ve yutar. Siyasette de böyledir iktidarın gücü arttıkça her şeyi etkiler, kendine çeker ve adeta yutar.

Modern anlamıyla kurulan ilk Cumhuriyet Amerika Birleşik Devletleridir ve Amerika Birleşik Devletleri’nin kurucu babaları sistemi tasarlar ve bir başkanlık olarak kurarken ileride gücün yoğunlaşıp seçilmiş tiranların ortaya çıkmaması, Cumhuriyetin bir diktatörlüğe dönüşmemesi için gerekli olan her anayasal önlemi almışlardır.

Amerika’nın başarısı işte bu önlemler sayesinde ortaya çıkmış bir iç savaş bile yaşanmış olmasına rağmen hiç kimse seçilmiş bir tirana dönüşememiştir.

Bunun için Amerika’da denge ve denetleme mekanizmaları büyük bir hassasiyet ve özenle kurulmuş, sonradan da kimsenin bu sisteme müdahale edip kafasına göre değiştirmesine izin vermemiştir.

Amerika’da hem kongre çok etkindir ve hem de ülkenin idari yapısının federal olması gücün tek elde toplanmasını bir kişinin seçilmiş tirana dönüşmesini engellemektedir.

Amerika’ya özenip başkanlık sistemi kuran diğer ülkelerde ise bu denge denetleme mekanizmaları doğru düzgün kurulmadığı, güçler ayrılığı ilkesine uyulmadığı için seçilen liderlerin hemen hepsi birer tirana dönüşmüş ve bahse konu ülkeler de........

© Yeniçağ