Alışmak iyileşmek değildir

‘Öyle bir devirde yaşıyoruz ki, insanlara “konfor” verdiler ve karşılığında insandan “huzuru” aldılar. Ve bu insanlara bir de korku aşıladılar, “başına bir şeyler gelebilir!” korkusu dayattılar bu insanlara. Medya yoluyla, terör yoluyla, kapitalizm yoluyla, bu insanlara “sadece evlerinizde ve iş yerlerinizde güvendesiniz” korkusu veriyorlar dünya çapında. Ve insanlardan yavaş yavaş insani yönlerini bırakmaları isteniyor. Gittikçe robotlaşıyoruz, alışıyoruz. Eğer bir “kazanç” sağlamayacaksan, ona bulaşma deniyor bu insanlara. Beton yığınlarının içinde yapay bir hayatı yaşayan “insanlara” dönüştürülüyoruz yavaş yavaş.’ Yazıya Cemre’nin 23 Kasım 2011tarihinde ki yazısıyla başlamak istedim.

Türkiye’de bugün yalnızca bir ekonomik sıkıntıdan ya da geçici bir siyasi gerginlikten söz etmiyoruz. Daha derin, daha kalıcı ve daha tehlikeli bir süreç yaşıyoruz. Bu sürecin adı sosyal çürümedir. Çürüme toplumsal normların zayıflamasıyla sınırlı kalmamakla beraber sokakta, trafikte, okulda, hastanede ya da bir devlet dairesinde aynı duygu hâkim: gerginlik, güvensizlik ve öfke. İnsanlar artık birbirine tahammül edemiyor. En küçük meseleler büyüyor, en basit sorunlar kavgaya dönüşüyor. Bu tabloyu sadece “insanlar değişti” diyerek geçiştiremeyiz.

Asıl sorun, ortak zeminin kaybolmasıdır.

Ülkemizde bu sosyal çürüme ne anlama geliyor olabilir ve altında neler yatıyor olabilir?
Sosyal çürüme bir anda........

© Yeniçağ