Avrupa Birliği’nin karanlık yüzü

Bugünlerde yine iktidar ve ana muhalefet partisi, Avrupa Birliği üyelik kartını tekrar çıkarmaya başladı.
AKP ve CHP adeta, kim daha fazla Avrupa Birliği’ne yararlanabilir yarışına girmiş durumda.

Bir şekilde, Avrupa’nın güvenliği, istikrarı ve vatandaşlarının korunması mevcut İktidarın ve muhalefetin sanki ana görevleriymiş gibi bir davranış içindeler.

Ancak bir gerçek var ki, Avrupa Birliği’nin söyledikleri ve yaptıkları arasında çok büyük farklar var.
Biz Avrupa Birliği’ne girmeden, gerek finansman sağladığı kamu projelerinde veya fonladığı sivil toplum örgütlerin aracılığıyla ülkemizin her köşesine girmeyi başaran Avrupa Birliği’ni ne kadar tanıyoruz?

Avrupa Birliği, bize yıllarca anlatıldığı gibi bir mucize ekonomik birlik mi, yoksa tüm üye ülkelerin dahil olduğu Amerika’nın güzel ambalajladığı, çok katmanlı dış politikasına hizmet edecek sömürgesi mi?
Avrupa Birliği’ni anlamak için bazı gerçeklerle yüzleşmemiz gerekiyor.

Birincisi, Avrupa Birliği demokratik bir yapı değil, demokrasiyi de kesinlikle temsil etmiyor.
Tam tersi otokratik, dikta yönetim biçimi vardır.

Yönetim düzeninden başlarsak, halk tarafından seçilmemiş teknokratlardan oluşan kadrolar, 27 üye ülke ile birlikte yarım milyarlık Avrupa nüfusu üzerine hüküm sağlamaya çalışıyor.
Bugün Gazze’de de aynı yönetim şekli kurulmaya çalışılıyor.

Gerek görüldüğü durumlarda, Avrupa Birliği Başkanı, Avrupa Birliği parlamentosunu, konseyini ve 27 üye ülkenin liderlerini yok sayıp bireysel çok önemli kararlar alabiliyor.

Örneğin, bunu en son Temmuz ayında, Avrupa Birliği Başkanı Ursula Von der Leyen’in Amerika Başkanı Donald Trump ile tüm kurullarından bağımsız olarak yapmış olduğunu 750 milyar dolarlık enerji ve 600 milyar dolar da ek yatırım........

© Yeniçağ