Sapma mı, stratejik derinleşme mi?

Tufan Erhürman’ın seçildikten sonra gerçekleştirdiği ilk Ankara ziyareti ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile görüşmesi sonrasında, Erdoğan’ın kullandığı “Kıbrıs meselesine en gerçekçi çözümün Ada’da iki devletin bir arada var olmasından geçtiğine inanıyoruz” ifadesi, Kıbrıs Türk siyasetinin merkezine oturan temel bir tartışmayı yeniden gündeme taşıdı. Türkiye, yıllardır savunmakta olduğu “yan yana iki devlet” formülünden geri mi adım atıyor, yoksa söylem düzeyinde yaptığı bu değişiklik aslında politikanın özünü daha güçlü bir biçimde mi ifade ediyor?

İlk bakışta “yan yana” ile “bir arada” arasındaki farkın yalnızca retorik olduğu düşünülebilir. Ancak kavramların diplomatik alandaki anlamı, sadece kelimelerin değil, niyetlerin ve stratejik yönelimin şekillendirdiği daha geniş bir siyasal bağlama işaret eder. Bu nedenle Erdoğan’ın ifadesini bir çizgi değişikliği olarak değil, mevcut politikanın stratejik derinleşmesi olarak okumak daha isabetli olacaktır.

“Yan yana iki devlet” ifadesi, Türkiye’nin özellikle 2020 sonrası netleştirdiği politikanın temel direğiydi. Bu yaklaşım, adadaki iki halkın ayrı egemenlik alanları üzerinden varlıklarını sürdürmesini, coğrafi ayrışmayı ve iki tarafın birbirinin egemenliğini tanımasını esas alan bir çerçeve sunuyordu. Bu model, Rum tarafının Crans-Montana’dan bu yana ortaya koyduğu siyasi eşitliği reddeden maksimalist yaklaşımı karşısında, Kıbrıs Türk halkının statüsünü güçlendirmeyi amaçlayan bir çözüm önerisiydi.

Erdoğan’ın “bir arada iki........

© Yeniçağ