menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Yoksulluğun Kurumsallaşması

12 2
yesterday

Asgari ücret açıklandı: 28 bin 75 TL. Tartışma artık “kaç lira oldu?” sorusunun ötesine geçti; çünkü mutfaktaki yangın, rakamın kendisinden hızlı büyüyor. Tam da bu atmosferde DİSK-AR’ın yayımladığı asgari ücret raporu, meselenin yalnızca fiyatların artması olmadığını; ücretlerin hayatın gerisinde kaldığını ve geçimin her gün biraz daha zorlaştığını hatırlatıyor. Bir zamanlar yeni yıla girerken evlerde kurulan o “yılbaşı sofraları”, alım gücündeki erimeyle birlikte ya küçüldü ya da tamamen ortadan kalktı. Ekran başında geçirilen o gece, eskisi gibi bir kutlama değil; hesabı, borcu, eksileni düşünmenin gecesine dönüştü.

Peki ağzımızın tadı neden kaçtı? Çünkü mesele yalnızca fiyatların artması değil; ücretlerin hayatın gerisinde kalması ve geçimin her gün biraz daha zorlaşması.

Bu yazıda “yoksulluğun kurumsallaşması” derken kastettiğim tam da bu: Yoksulluk, tek tek hanelerin başına gelen geçici bir talihsizlik olmaktan çıkıyor; çalışma hayatının içine yerleşmiş, süreklilik kazanmış bir düzene dönüşüyor. Ücretler yukarı doğru genişlemiyor, tabana doğru sıkışıyor. Bu sıkışma özellikle üç alanda kendini daha net ele veriyor: ücretlerin asgari ücrete yakınsaması, kadınlarda ücret baskısının belirginleşmesi ve kayıtdışında “yarım asgari ücret” gerçeğinin normalleşmesi.

Asgari ücretin klasik işlevi bellidir: Emek piyasasında en alt sınırı çizer ve “bunun altı olmaz” der. Fakat bugün gördüğümüz tablo, bunun tersine döndüğünü anlatıyor. Asgari ücret, giderek “en alt sınır” olmaktan çıkıp “etrafında kümelenilen ücret”e dönüşüyor.

Bu yakınsama, sadece rakamlardan ibaret değil; hayatın akışını belirleyen bir çerçeve. Çünkü ücret merdiveni dediğimiz şey, deneyimle, beceriyle,........

© Yeniçağ