menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Güney Afrika’nın Hakikat ve Uzlaşma Komisyonu: Uzun Gecenin Gündüze Yolculuğu

10 0
02.11.2025

“Tarih, ne kadar sarsıcı acılar barındırsa da geri alınamaz; ama cesaretle yüzleşildiğinde yeniden yaşanmak zorunda değildir.”

Maya Angelou

1948-1994 arasında Güney Afrika’yı kuşatan Apartheid, siyah çoğunluğun temel haklardan dışlandığı, eğitimden sağlığa, yaşam alanlarından oy hakkına kadar her alanda ayrımcılığın kurumsallaştığı bir rejimdi. 1994’te Apartheid rejiminin yıkılışından sonra Güney Afrika, yalnızca yeni bir siyasal düzen inşa etmenin değil, aynı zamanda geçmişin yaralarıyla yüzleşmenin de zorunluluğunu taşıyordu. 1995’te kurulan Hakikat ve Uzlaşma Komisyonu, bu yüzleşmenin kurumsal zemini oldu: işlenen suçların tanıklıklarla açığa çıkarıldığı, mağdur ile failin aynı mekânda bir araya geldiği, adaletin affetme ve hakikat arasında sürekli yeniden tanımlandığı bir alan. Hakikat ve Uzlaşma Komisyonu, cezalandırıcı adaletin sınırlarını aşarak, restoratif adaletin olanaklarını araştırıyordu: yani cezayı değil, hakikati ve yüzleşmeyi merkeze alıyor; affetmenin ya da affetmemenin yükünü mağdurlara bırakıyordu. Deborah Hoffmann ve Frances Reid’in 2000 yapımı Uzun Gecenin Gündüze Yolculuğu (Long Night’s Journey into Day) adlı belgeseli, bu sürecin hem bireysel hem de kolektif düzeyde nasıl yaşandığını araştırıyor. Film, dört dava üzerinden ilerliyor ve izleyiciyi, geçmişle hesaplaşma ile geleceğe yönelme arasındaki o ince eşiğe davet ediyor. Bütün bir Güney Afrika’yı etkisi altına alan beyaz şiddeti sarmalı, işkence, gözaltında kayıplar ve faili meçhul cinayetler geride kalmış, suçlular yavaş yavaş gün yüzüne çıkmaya başlamıştır.

Peki affetmek mümkün mü? Öyleyse, nasıl? Bir bedeli olacak mı işlenen suçların? Öyleyse, nedir? En derin yaralar, hakikat ve tanıklık aracılığıyla onarılabilir mi? Hem şiddete maruz kalmış hem de şiddet uygulamış insanların sonrasında uyum içinde bir arada yaşama olanağı var mıdır?

O ince eşikte

1997 senesinin Temmuz ayındayız. Film, bir üst sesin Apartheid rejiminin son günlerinde yükselen şiddet olaylarını anlatması ve 1993 yılında hayatını kaybeden kişilerden Amy Biehl’in hikayesini anlatmasıyla başlıyor. Dört siyah genç tarafından ırkçı rejime karşı organize edilen bir gösteri esnasında bıçaklanarak öldürülen Biehl’in hikayesi, iki yıl boyunca görülen ve filmin odaklandığı dört davadan biri.

Biehl’i öldüren siyah aktivistlerden biri Mongezi’nin avukatı, aile üyeleri ve kendisinin........

© Yeni Yaşam