Kapitalist sistemin Türkiye’deki 2. kritik eşiği: COP31 |
Bildiğiniz gibi bugünlerde TBMM de 2026 yılı bütçesi tartışılıyor. Aslında yeni bir yılda Türkiye halklarının nasıl yaşayacağı Yaşam alanları üzerinde yapılacak sömürülerin finansal desteği, tahakkümün maddi dayanağı planlanıyor. Bu planlama genel kurul öncesi komisyonlarda tartışılırken uluslararası bir zirvede siyasi iktidarın temsilcileri Türkiye adına yapacaklarını hangi politik kararlarla aklayacağının girişimini sürdürüyordu. 2026 ve sonrasının iki hamlesi neredeyse eş zamanlı farklı politik zeminlerde atılıyordu dünle bugünü, yarını birleştirerek.
Kasım ayının başında (10-12 Kasımda) BM İklim Değişikliği Taraflar Arası Konferansı COP30; Brezilya’nın Belêm kentinde gerçekleşti. Çoğumuz, bir önceki konferanslarda olduğu gibi, internet ortamındaki paylaşımlardan konferansı izledik. Türkiye’den konferansa ve halkların iklim zirvesine katılmak için giden ekoloji örgütlerinden arkadaşlarımızın paylaşımları ile resmi konferansın kapsamı hakkında bilgi edindik. Yerli halkların alternatif olarak sürdürdüğü halkların iklim zirvesinin ruhu, alternatif halk zirvesine katılanların tutumları konferansın politik kimliğini daha belirginleşti hepimizin belleğinde.
2026 yılı boyunca, COP 31’e giderken karşılaşacağımız algı siyaseti, tüm araçlarının desteği ile gündemimizi çokça işgal edecek. COP 30’da/ Belêm’de olanlara değinerek COP 31’in Türkiye’de yapılacak olanları irdelemenin, tartışmanın, bugünden sürece karşı politik tutum almanın önemli olduğunu, dahası sorumluluğumuz olduğu oldukça açık.
Kapitalizmi yapısal krizlerinden çıkışın ajandası BM’in Uluslararası organizasyonlarla önce ilan edildiği, sonra art arda yaptığı organizasyonları (DSF’ları, COP’lar, BRICs zirveleri vd. ile) ile yaygınlaştırdığı ulus devletlerin desteğine, ortaklığına sunduğu bilinmekte. Böylece kapitalist sistem kendini yeniden üreteceği sermaye........