Toplumsal katılım ve müzakere |
Oysa yüzleşmemiz gereken bir ‘karanlık’ var, bunun için esas ihtiyacımız olan husus ise düşünce üretmektir. Çözümler düşünce geliştirilerek bulunur. Pozitif düşünceler pozitif sonuçların doğuşuna her zaman ebelik ederler
Afşin Aybar
Dünya genelinde çatışmalı sorunların çözümünde ‘barış için diyaloglar’ veya ‘ön müzakere’ olarak tanımlanabilecek aşamalardan geçildikten sonra varılan aşama ‘müzakere’ aşaması olmaktadır.
1990 yılından bu yana dünyada bilinen 58 çatışmalı durumdan 6 tane aşırı radikal İslami yapılanma hariç diğerlerinin tamamında müzakere yöntemine başvurulduğu kurumlarca kayıt altına alınmıştır. Bugün Kürt Sorununun çözümü bağlamında Türkiye’de yürüyen süreçte oluşan bu temayülün dışında bir yol dayatıldığı ve açık müzakerelere geçmekten kaçınıldığı görülmektedir. Ancak yollar tersten yürünmeye çalışılsa da ayak sürülse de çatışmaların bir çözümü olsun isteniyorsa varılacak tek adres müzakere olmaktadır. Önder Apo, 1993 yılında ‘bir muhatap arıyorum’ diyerek, uluslararası komplodan sonra İmralı’da bitmez tükenmez çabası ve ısrarıyla müzakereleri geliştirmek istemektedir. Bu çabalarının sonucunda tarihteki Kürt direnişlerinin makus talihi olan idam sehpasını çözüm masasına dönüştürmüştür.
Bugüne kadar Önder Apo’nun ilmek ilmek ördüğü süreç belli bir olgunluğa ulaşmıştır. Özgürlük Hareketi tüm bileşenleri ile baş müzakereci olarak kabul ettiği Önder Apo’ya bağlı olduğunu ve bu konudaki iradesinin tam olduğunu göstermiştir. Bu konuda özellikle hükümet tarafının farklı ajandalar ve iç siyasi hesaplarla sürece pragmatist yaklaşımları nedeniyle riskler artmış olsa da Özgürlük Hareketi müzakere iradesini korumuştur.
Tarafların ilk gündemlerinden, pozisyonlarından taviz vermek zorunda kalacakları hususu müzakere aşamasının tek şartıdır ve tüm dünya deneyimlerinde de bu şart hem geçerli olmuş hem de doğrulanmıştır. Herkesin konumunu olduğu gibi koruyacağı durumda zaten müzakere edilecek bir şey yoktur. Hep birinin kaybedeceği ötekinin kazanacağı bir müzakere yöntemi de olamaz. Müzakereler tarafların değişimini zorunlu kılan süreçlerdir. Sıfır toplamlı bir ilişki değil ‘kazan-kazan’ kuralının geçerli olduğu bir süreçtir. Bunlar bilinerek ve tam irade ile müzakere masasına oturmak gerekir. Bunun dışındaki durumlar müzakerelerin doğasına aykırıdır ve bu yönlü dayatmalarda bulunmak ise sürecin zarar görmesine neden olurlar.
O nedenle çözüm yanlısı herkesin süreci teşvik edecek pozitif bir tutum içinde olması ve bu pozitif........