Hayvancılık neden bu halde? Çözüm nedir?
-Ottan süt, sütten ot-
Avcılık toplayıcılık döneminde avcılar (erkekler), bazı hayvanları doğal yaşamlarına fazlaca yabancılaştırmadan (doğayı taklit ederek), sadece davranış ve alışkanlıklarını biraz törpülemek suretiyle evcilleştirip sosyalleştirdiler.
Evcilleştirerek, sosyalleştirilen hayvanlar bu süreçte doğada kendilerini koruma yetilerinin bir bölümünü kaybettiler. Onları dışarıdaki düşmanlarına karşı korumak gerekti. Geçmişte hayvanları avlayanlar, yeni yaşamlarında bu kez aynı hayvanları doğadaki düşmanlarına karşı korumak için çoban oldular. Onları güttüler, düşmanlarına karşı korudular. Avcılık sürecinde kullandıkları sopalarını (silahlarını) artık onları avlamak (öldürmek) için değil, koruma amaçlı kullanmaya başladılar.
Zaman geçtikçe hayvanların bazıları toprak işlemede, bazıları çeki, bazıları da binek hayvanı olarak eğitildi ve kullanıldı.
Tarıma başladıktan sonra insanlar yerleşik düzene geçti. Yerleşim yerlerini genellikle su varlığına göre belirlediler. Hangi hayvanı nerede besleyeceklerini akarsulara, iklime ve buna bağlı oluşan ot popülasyonuna göre belirlediler. Ot boyunun yüksek olduğu sulak alanlarda büyükbaş, daha kısa olan kurak yerlerde küçükbaş hayvanlar yetiştirdiler. Kanatlı-kümes hayvanlarını ise kendi evlerinin hemen yanı başında bakıp beslediler. Bu hayvanların ürünleri ile beslendiler, halen bu şekilde beslenmeye devam ediyorlar. Sözün özü; her şeyde olduğu gibi hayvan yetiştiriciliğinde de doğa belirleyici oldu.
Daha sonra köylüler hayvanların dışkısını bitkisel üretimde, bitkisel üretimin ürünlerini de hayvan yetiştiriciliğinde değerlendirdiler. Bitkisel üretim ile hayvan yetiştiriciliği yapanlar aileleri besledi, geçindirdi, sırtlarını giydirdi. Medeniyetler bu faaliyeti, tarım olarak isimlendirdi.
Yakın zamana kadar yapılan tarım, ekolojiyi korudu, aileleri bir arada tuttu, toplumların uyum içinde yaşamasına olanak sundu. Bugün ise bize dayatılan endüstriyel tarım sisteminde, hayvan yetiştiriciliği ile bitkisel üretim ayrıştırıldı. Bu ayrıştırma sonucunda doğa tahrip olmaya, aileler çözülmeye (göçe), ailelerin çözülmesiyle birlikte topluluklar tespih danesi gibi dağılmaya başladı.
Türkiye hayvancılığı
Osmanlı döneminde atlar, Cumhuriyet döneminde ise sığırların ıslahına yönelik daha fazla çaba harcandı. Koyun ve keçicilerin ıslahı her iki dönemde de göz ardı edildi. Oysa Türkiye’de yetişen otların boyu genel olarak kısadır. Ot boyunun kısalığı nedeniyle koyun ve keçi yetiştiriciliğine daha elverişlidir. Çünkü küçükbaş hayvanlar otları dişleriyle keser, kısa ot ister. Büyükbaş hayvanlar dişleriyle değil dilleriyle otu keserler, uzun ot ister. Orta ve kuzey Avrupa çok yağış aldığı için otların boyu yüksektir, sığır yetiştiriciliğine uygundur. Siyah Beyaz Alaca (Holstein Freisian) inekleri Hollanda’nın yerli ırkıdır. Meradaki otlarla beslenir. Bizde ona uygun ot boyu olmadığı için içerde besleriz. Biz onlara okumuş, kültürlü muamelesi yaparız ve kültür ırkı deriz.
Çöküşe yönelindiği 1980’li yıllara kadar ağırlıklı olarak mera hayvancılığı yapıldı. Hayvanlar yemlerini doğrudan doğadan (mera-yaylak ve otlaklardan) sağladı. Yem fabrikasının ürettiği karma/fenni yeme çiftçi sadece ağır kış koşullarında muhtaç oldu. Mera türü yetiştiricilik tarzı, çiftçileri temin edici yem şirketlerine sömürtmedi. Mera hayvanından elde edilen hayvansal ürünler insan sağlığı için risk oluşturmuyordu. O zamanlarda yapılan doğayla dost hayvan yetiştiriciliği ekolojiyi tahrip etmiyor, tersine destek oluyor, onarıyordu. Halk arasında bu tarz yetiştiriciliğe, ottan süt, sütten ot elde etme dendi.
Bilindiği üzere hayvanların her şeyi doğa ve insanlar için faydalı ve gerekli! Onlar bize et, süt, yumurta ve bal verirler; besleniriz. Yapağı, tiftik, ipek ve kıllarından giysiler yapar; giyiniriz. Dışkılarını araziye bırakır, ondan da toprak ve bitkiler beslenir.
Kümes hayvanları da toprağı eşeleyen, karma yemler yerine doğal yemlerle beslenen, 8-10 tavuğa bir horoz hesabı ile horozlu tavuk ailesinden oluşurdu. Bu tavuk ailelerinin eti ve yumurtası insanlara yararlı, gübreleri toprak ve bitkiler için kullanılırdı. Faydalıydı.
Kısacası, hayvanlar merada beslendiği zamanlarda yem bedavaydı. Hayvanların ürünleri sağlıklıydı. Hayvancılık küreyi ısıtmıyor, soğutuyordu.
Hayvancılıkta makas değişikliği
Küçükbaş hayvancılık yerine büyükbaş hayvan politikaları öncelenip desteklenmesiyle birlikte hayvanlar mecburen kapalı alanlara hapsedildi, içeride beslendi. İçeri kapatılan hayvan oranında, dışarıdan yem sağlamak gerekti. Hayvan yetiştiricileri ihtiyaç duydukları yemi, yem imal eden ve satan şirketlerden almak zorunda kaldı. Yetiştiricilikteki bu değişimle birlikte çiftçi yetiştirici olmaktan çıktı, hayvan bakıcısı konumuna geriledi ve sömürülmeye başlandı.
Hayvan bakıcıları sömürüldüğü oranda satın alıcılar/kullanıcılar da (tüketici) sömürülmeye başladı. Çünkü hayvancılıkta yem, toplam maliyetin yaklaşık p’ine yakındır. Maliyetin p’i merada bedava iken kapalı alanda hayvan beslenmesi paralı hale dönüştü. Hayvansal ürün maliyetleri bu dönüşüme bağlı olarak arttı. Dolayısıyla hayvancılar ürünü pahalıya mal etti, ucuza sattı, kazanamadı. Tüketici paralı hale dönüştürülen yemin yanı sıra hayvansal ürün satan aracı konumdaki şirketlerin fiyatları yükseltmesiyle daha da pahalı tüketmek zorunda kaldı. Tüketici de sömürülür oldu. Hayvanların içeri kapatılmasından etkilenen sadece insanlar ve ekoloji olmadı. Hayvanlar da sosyalliklerini ve özgürlüklerini kaybetti; oynama, spor yapma ve cinselliğini özgürce yaşayamaz duruma gelerek yaşam kalitesi bozuldu. Tek kazanan yem temin edicisi ile hayvansal ürünleri işleyen ve paketleyerek satan aracı şirketler oldu.
Mera alanlarında değişim
Türkiye kurulduğundan bu yana her geçen gün meralar azaldı, otlak olmaktan çıkarıldı. Cumhuriyet kurulduğunda mera alanları;1928’de 46 milyon hektardı. 1950’de 37,8 milyon hektara,1960’da 28,6 milyon hektaraa,1980’de 21,1 milyon hektara geriledi. Şimdilerde 10 milyon hektarın altına inmiş durumda.
Yukarıdaki verilerin de ortaya koyduğu gibi hayvan yetiştiricilerinin bedava yem varlığı ve hayvan yetiştiricilerinin asli dayanağı olan meralar ilk başlarda tarımdaki makineleşmenin hızına bağlı olarak korunamadı. Makineleşmenin hız kazandığı 1950’lerde evvela nüfuzlu ve ekonomik yönden güçlü ağalar, daha sonra inşaat baronları, şimdilerde enerji ve maden şirketleri ile turizm sektörü tarafından talan edildi/edilmektedir. Hayvan yetiştiricileri zamanla sadece bedava yem alanı meralarını kaybetmediler. Hayvancılar ve tüketiciler için yem, et, süt piyasasını düzenleyen aynı zamanda onlara girdi sağlayan kamu iktisadi teşebbüsler olan EBK-SEK- YEMSAN gibi kamu kurumları da neoliberal politikalar gereği 1990’lı yıllarda özelleştirildi. Hayvan yetiştiricileri dayanaklarından bu kadar yoksun bırakılınca Türkiye hayvancılığının çöküşü kaçınılmaz oldu.
Hayvancılığın çöküşü için düğmeye basanlar
Her alanda neoliberal politikaların uygulandığı, tarımda serbest piyasaya geçişin hız kazandığı 1990’lı yıllarda DYP-SHP koalisyon hükümeti (1991- 1995) kuruldu. Başbakan Tansu Çiller, Başbakan yardımcısı Murat Karayalçın, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’di. İşte Türkiye tarımında özelleştirmeleri bu ekip başlattı. Onlar ilk özelleştirmelere de hayvancılık sektöründen başladılar.
Et ve Balık Kurumu (EBK), 1995-2000 yılları arasında özelleştirildi. Özelleştirilen et kombinaların çoğu kapatıldı. Üretim ve fiyatlar yönlendirilemez duruma geriledi. Yem Sanayi (YEMSAN), 1993-1995 yılları arasında özelleştirildi. Özelleştirilen fabrikaların yarıdan fazlası kapatıldı. Özel yem fabrikaları ülkenin batısına yığıldı. Süt Endüstrisi Kurumu da (SEK),1993-1998 yılları arasında özelleştirildi.
Hayvancılıkta kamu özelleştirmelerle aradan çekildi. Meydan tamamen girdi üretip, satan, canlı hayvan ile hayvansal ürün ithalatı yapan ve hayvan yetiştiricilerinin ürünlerinin fiyatlarını tek başına belirleyecek olan şirketlere kaldı/bırakıldı. Türkiye hayvancılığının bir başka çöküş nedeni de Doğu ve Güneydoğu illerinde uygulanan hayvancılık politikaları oldu.
Doğu ve Güneydoğu illerindeki hayvancılık
Hayvan yetiştiriciliğinde önemli bir bölge olan, ekonomisi önemli bölümü hayvancılığa göre şekillenmiş, Doğu ve Güneydoğu illerindeki yem fabrikaları özelleştirme adı altında birer birer kapatıldı. Ardından köylerin boşaltılması, meraların yasaklanması hayvancılığa dayalı yöre halkının ekonomik yaşamı çıkmaza girdi.........





















Toi Staff
Sabine Sterk
Gideon Levy
Penny S. Tee
Waka Ikeda
Grant Arthur Gochin
Daniel Orenstein
Beth Kuhel