DİYALEKTİK MATERYALİZM – 4 (KANUNLAR) |
Serimizin önceki yazılarında metodun yalnızca gayeden uygulamaya gidişte değil tarifleri ve mefhumları oluştururken de kullanıldığını zikretmiştik. Bu hatırlatmanın üzerine, kabullerin de metotla ilgili olduğunun altını çizelim. Kabulleri oluşturan da metottur. Hâliyle gayrıilmîliğini gizlemek için başına “bilimsel” sıfatını alan sosyalist fikir sistemi yani Marksizm, metot olarak diyalektik düşünceyi benimsemiş olduğundan diyalektik yanılgılardan ibaret kabullere sahiptir. Marksizmin bu yanılgılarını yani münferit ve hususî kabullerini kapsayan, tarihe ve tabiata mâl edilmiş, genelgeçer ve mekanik izahlarına “diyalektik materyalizmin kanunları” diyebiliriz. Bunlar yanlışlanamaz, skolastik kanunlardır. Keşfedilişleri tabiata başvurma yoluyla değil, tabir yerindeyse işkembeden sallamak yoluyla meydana gelmiştir. Tabiata başvurarak keşfedilmediği için bu kanunlar üzerinden ütopik yahut bizce distopik bir tabiat- âlem yaratılmıştır.
Diyalektik materyalizmin başlıca dört kanunu vardır. İlk kanunu, her şeyin sarmal bir biçimde ileriye gitmek zorunda oluşudur. Bu kanunu esasen, modernizmin inkişafıyla birlikte ele almak daha isabetli olacaktır. Modernizmin daha önce hiç görülmemiş siyasî, sosyal ve iktisadî yenilik anlayışı her şeyin daima ileriye ve daha iyiye gideceği inancından zuhur etmiştir. Avrupa’nın modernizm öncesinde yaşadığı buhran ve umutsuzluk -ki kapitalizme umutsuzluk çağı denmesi boşuna değildir- onu sun’i de olsa bir umut arayışına sevk etmiştir. Marks bu iyimserliği ile her toplumun bir gün muhakkak proletarya hâkimiyetine gireceğini ancak bunu hızlandırmak için harekete geçmek gerektiğini söylemiştir. Bu durum Marksist literatürde “teori – pratik birliği” olarak geçer.
Modern Avrupa’ya yayılan, vücut bulan fikirlerin en önemli müştereği adeta bir tekerlek gibi her şeyin iyiye döneceği umudunu vermektir. Bu düşünce biçimi, daha önceki yazılarımızda ele aldığımız tez- antitez – sentez üçlemesiyle birleşerek materyalizmin ilk kanununu doğurmuştur. Burada her şeyin iyiye yönelmesini modernizmin tesiri, bir sarmal biçiminde ilerlemesini ise materyalizmin tesiri olarak değerlendirmemiz mümkündür.
Sarmal biçiminde ilerlemek ne demektir?
Diyalektik materyalizmin kabulüne göre değişme ve ilerleyiş tezatlarla mümkündür. Buna materyalizmin tarihini anlattığımız ilk yazımızda teferruatlıca yer vermiştik. Her şey hem kendini hem de zıddını ihtiva ettiğinden dönüşümü iki ileri, bir geri şeklinde gerçekleşir. Maddenin dönüşümünün hududu yoktur. Her şey zıtlıklar ve çelişki içindedir, kendi özüyle uyuşmazlık hâindedir zira aslında öz dediğimiz de uyuşmazlığın kendisidir.
Esasen bu fikrin mânâsızlığı kendi içinde gizlidir. İnsanlık tarihindeki gelişmeler sarmal bir biçimde oluşmamaktadır. Sarmal gelişim, iki ileri bir geridir. Gelişimin iki ileri, bir geri olduğunu varsayalım. Elimizde bir bilgi var diyelim, bu bilgiyi geliştirirken bilgisizlik elde ediyoruz ve daha gelişmiş bir bilgiyi keşfediyoruz. Bu mümkün müdür? Bilgi, bilgisizliğe dönüşebilir mi? Elbette dönüşemez. Nitekim ileri – geri gibi kavramlar da esasen izafidir. Dolayısıyla ne tek tip bir gelişmeden ne de sarmal bir gelişmeden bahsetmek mümkündür. Gelişmeler izafidir. Tabiat az geriye, çok ileriye gitmez. Zira oluş var ise geriye dönmesi mümkün değildir. Kaldı ki bu oluşların tekrarlanması mümkündür ancak sarmal gelişim fikri bizi aynı şeylerin tekrar olmaması fikrine götürür. Çünkü iki ileriye bir geriye gibi bir yöntemle gelişen şey, ilk hâline dönmemelidir. Oysa yumurta – tavuk örneği bize tabiatta belli bir gelişme olduğunu ancak bu gelişmenin helezonik olmadığını göstermektedir. Eğer helezonik bir gelişim olsaydı tavuğa dönen yumurtanın yeniden yumurtlaması mümkün olmazdı. Tavuğun tümüyle başkaca bir şeye dönüşmesi gerekirdi. Yumurtaların ve tavukların ebatlarının farklı olması bu durumu değiştirmez. Eğer değiştireceği kabul edilirse bu materyalistleri soyut bir madde fikrine götürür. Bu da materyalizmin ilkelerine taban tabana zıttır. Zira maddenin fikri de dahil olmak üzere materyalizm hiçbir soyutu kabul etmez.[1]
Tüm bu çelişkileri bir yana bırakalım ve tabiatın gerçekten helezonik bir şekilde geliştiğini varsayalım. O hâlde sosyolojik tezahürde; köleler efendiye, efendiler burjuvaya daha sonra da burjuvalar işçi sınıfına dönüşecek demektir. Kölelerin efendiye dönüşmesi ileri, efendilerin burjuvalaşması geri ancak nihayetinde oluşan işçi sınıfı ileri bir hamle sayılacaktır. Oysa bu böyle midir? Her kölenin efendiye, her burjuvanın işçiye dönüşmesi mümkün müdür? Elbette değildir. Yani ne zıtlar birbirine dönüşebilir ne de bu dönüşüm bir sarmal şeklinde olur. Sarmal gelişim fikri, ikinci kanunun doğumuna sebep olmuştur: Zıt şeylerin birliği ve mücadelesi kanunu… Materyalist literatürde geçen hâliyle “karşıtların karşılıklı iç içe geçmesi ve yasası.” Zıt şeylerin iç içe geçmesi hareket sayesinde olur. Önceki yazımızda diyalektik materyalistlerin hareketten ne anladıklarını izah etmeye çalışmıştık. Madde, hareket sayesinde dönüşümünü ve tekâmülünü devam ettirebiliyordu. İlim bize hareketin kaynağının maddenin dışında olduğunu, dışarıdan bir kuvvet uygulanmadıkça maddenin hareket edemeyeceğini söylerken materyalistler, dış tesir........