Rüya gibi bir kamptı…

Türkiye’nin sorunu, çok büyük bir sorun, bir millî güvenlik meselesine dönüşecek kadar büyüdü eğitimin sorunları.

Türkiye’nin sorunu eğitim sorunu değil. Türkiye’nin sorunu varoluş sorunu.

Türkiye’nin kim’liği, ne’liği, nereden gelip nereye gittiği ya da sürüklendiği meselesi.

Türkiye, ne olduğunu bilmeyen tek ülkesi dünyanın. Ne olduğunu ve başına ne geldiğini bilmeyen tek ülkesi. İnanılır gibi değil ama gerçek bu.

Üstelik de bin yıl dünyanın kaderini, gidişâtını belirlemiş bir ülkede böyle bir “kimlik” / “varoluş sorununun yaşanması bütün sosyal bilimcileri, tarih felsefecilerini hayrete düşürecek, çözülmesi güç bir sorunun, kangrene dönüşen bir çıkmaz sokağın varlığına işaret eder.

Türkiye’nin varoluş sorunu dediğim sorunun temelinde Türkiye’nin yok oluşu, tarihten sürülüşü, tarihi yapan, önüne katıp sürükleyen bir aktörden çıkışı, başkalarının yaptığı tarihin önünde sürüklenen bir figürana dönüşü ürpertici gerçeği gizli.

Bin yıl dünya tarihini yapan bir toplum adım adım yok oluyor, yok oluşun eşiğine sürükleniyor…Genç kuşaklarını kaybediyor. Toplum sosyolojik olarak kabuk değiştiriyor. Kültürel olarak da çok büyük dejenerasyon, bir çürüme, çözülme yaşıyor…

Aydınları, ülkesinden, inançlarından, değerlerinden, insanından uzaklaşıyor, hatta giderek iğrenir hâle geliyor… Bir toplumun zihnen, epistemik olarak köleleşmesine, mankurtlaşmasına, sosyo-kültürel olarak dejenere olarak çürümesine ve yok olmasına tanık oluyor.

Herhangi bir toplumun değil, tarih yapan bir toplumun eğitim’de, kültür’de, fikir’de, sanat’da, hayatın her alanında köklerine dönerek, asliyetine kavuşarak devrim niteliğinde büyük atılımlar yapmadığı zaman, yok olmaktan kurtulamayacağı bir felâketten söz ediyoruz.

Durum vahim ama çözümsüz değil.

Teslim bayrağı çekmek yok. Dünya bize gebe, biz hakikate. Bunun bilinciyle uykuyu haram ederek ülkemizi yok oluşun........

© Yeni Şafak