Rüya gibi bir başlangıçtı: Medeniyet Tasavvuru Okulu beş yaşında…

Tarihin yapıldığı anlar vardır.

O anlarsan birini, minik bir kıvılcım ânını anlatacağım bu yazımda sizlere…

Kimler yapar tarihi? Kimler kaçırır? Kimler yeniden tarihi yürütür yeniden önüne katarak?

Adım adım, sayha sayha tarihin önünüzde canlı bir varlık gibi aktığını hissettiniz mi hiç?

Ben hissettim... Hem de bir kaç defa...

Ama bu kadarını, bu denli arı-duru akıp gidenini, müştereken gerçekleştirdiğimiz bir yürüyüşün tadını, lezzetini, geleceği getiren kokusunu, rayihasını hücrelerime kadar bu kadar ilk defa hissettim o cumartesi günü.

Tam beş yıl önce bir sonbahar mevsiminde küçük bir kıvılcım olarak nitelediğim Medeniyet Tasavvuru Okulu’nun (MTO) açılışını yaptık.

İlk ders günümüzdü.

Ne gündü ama!

Ne kadar leziz, ne kadar nefis bir gündü!

Müslüman olma coşkusu’ndan bahsediyorum kaç zamandır. Pek bir şey anlaşılmadığını hissettiğim zamanlar oluyor ve üzülüyorum o zaman.

Beş yıl oldu, MTO’da bunun çok iyi anlaşıldığını görüyorum hamdolsun.

Bunu anlatabilmeliyim bu ülkenin insanına, diyorum her seferinde kendi kendime.

Bir Batılının yaşama coşkusunu gördüm ben... Bir Paris kafesinde, bir Londra caddesinde, bir Viyana, bir New York üniversite kampüsünde...

Kendini yaşama, kendi tarihini yapma, kendi kişisel tarihini, akıp giden ülkenin tarihine katma coşkusunu...

Neden Batı’da kendini, kendi dünyasını yaşama coşkusu var da, bizde yok peki?

Nedeni şu: Onlar var, biz yokuz. Batı uygarlığı yaşıyor, yakarak yıkarak da olsa tarihi Batı uygarlığı yapıyor; bizse bakıyoruz sadece, onların yaptığı tarihin önünde sürükleniyoruz...

Tarihi sürükleyen biz değiliz çünkü.

Değiliz; çünkü tarihin dışındayız; tarihi biz yapmıyoruz, bizim çağrımızın kurduğu bir çağda yaşamıyoruz; başkalarının çağrılarının kurduğu bir ağ’da yuvarlanıyoruz sadece oraya buraya...

Rüzgâr nereden eserse oraya...

İşte o cumartesi, rüzgârın, tarihin akış yönünün değiştirildiğine, bunu bu ülkenin çocukları olarak bizzat bizim........

© Yeni Şafak