Çorum kampımız da rüya gibi geçti “beşinci mevsim” gibi… (2)

MTO (Medeniyet Tasavvuru Okulu), ülkemizde sadece eğitimin nasıl bizim medeniyet dinamiklerimizden beslenerek birinci sınıf, kabına sığmaz, yeni ve parlak nesiller yetiştirilebileceğini gösterme çabası değil, aynı zamanda ve esas itibariyle Türkiye’de omurga bir gençlik, fikir, kültür ve sanat hareketi olabilecek kapsamlı ve uzun soluklu bir hakikat medeniyeti inşa etme yolculuğu, kaygısı, mücadelesi ve mücahedesidir.

Bu nedenle, önce esaslı, üzerinde 40 senedir kafa patlattığım, benden önce de Cumhuriyet döneminde Necip Fazıl’ların, Sezai Karakoç’ların, Nurettin Topçu’ların, Cemil Meriç’lerin, Erol Güngör’lerin, İsmet Özel’lerin “Nasıl Müslümanca bir zihin ve zemin inşa edebiliriz?” sorusunun cevabının izini sürdükleri medeniyet meselesi üzerinde kafa yordukları bir hakikat medeniyeti mefkûresi geliştirme ve bunu zamanla adım adım hayatın her alanına nakşetme uzun yolculuğuna çıkmak kaçınılmazdı.


Bu yolculuğa çıkacak insanları ben sahabeye ve bütün medeniyetlerin “kurucu şahsiyetleri”ne atıf yaparak “öncü kuşak” olarak tarif ediyorum. Öncü kuşak sadece sahabeden ibaret değil; sahabenin diriltici ruhunu tarihe, zamana ve mekâna nakşedecek, her dem yeni doğacak, yeniden doğacak, ön alacak, öncülük yapacak başta tabiîn ve tebe-i tabiîn olmak üzere, hakikatin özünden, bizzat şahsen, doğrudan kaynağından kana kana içtikleri için bize hakikatin özsuyunu tattıracak selef-i sâlihîn olarak adlandırdığımız tarihin bütün yaşanan zamanlarına, çağlarına hakikat medeniyeti çağrısının köksalmasını sağlayacak, bu dünyada yaşayan ama bu dünyayı yaşamayan, bu dünyayı aşacak, başka dünyalara, çağlara ulaşabilecek kalibrede, kalitede bir çağrının sahibi, tarihi yazacak ve yapacak parlak nesilleri, hayata aktarılabilir bir hakikat medeniyeti mefkûresi geliştirecek, bu mefkûreyi yaşanabilir bir dünya inşasına dönüştürecek yürek ülkesinin çocukları, fikir, oluş ve varoluş çilesi çeken vefakâr, cefakâr ve fedakâr güzel Müslümanlar olarak tanımlıyorum.


Bir hayalden mi bahsediyorum, ham bir hayalden mi? Elbette ki, hayır. Gerçekten bahsediyorum: Tarihin en temiz nesillerinden. Sahabe, tabiîn, tebe-i tabiîn, selef-i sâlihîn, hem kendilerini aşan, kendilerini aştıkları için de çağlarını aşarak başka çağlara, çağrılara ve insanlara da ulaşan, ses veren, nefes veren, nefes olan ayrıksı insanlar. Hep önden giden şahsiyetler, iz süren şahsiyetler. İz bırakan, hakikati canlı diri, taze bir ruh iklimi inşa ederek........

© Yeni Şafak