Bayramda sıla-i rahim yaptım. Kayseri’nin dağlarını tırmandım. Kokular, çiçekler, belki endemik türler, cıvıltılar, güneşin ışığı, efil efil esen rüzgâr… Kâinatın hiçbir gezegeninde bulunmayacak bir tat bıraktı bende. Bende derken bu tadın gelip ruhumun neresine yerleştiğini bilemediğimden öyle söyledim.
Geçtiğim koyaklara, çıktığım kayalara baktım, dikkatli baktım. Sistemi anlamaya çalıştım. Sonra basit bir gerçeği gördüm; nerede bir üçgen varsa orada bir kuş, örümcek, tilki ya da başka bir canlı yuva yapmış. Sert dağlar en narin yavrulara sığınak olmuş da sanki madalya gibi bu yuvaları taşıyorlar.
Depremde neden yaşam üçgenlerine vurgu yapıldığını da böylece doğada görmüş oldum. Teknik olarak üçgenin taşıma kapasitesi daha fazladır ya da başkaca izahları vardır ama taşların, kayaların yuvarlanıp çarpabileceği, rüzgârın söküp atabileceği, karın yağmurun basabileceği ortamlarda bu üçgenlerin yüksek güvenlik sağladığı kesin.
Dünya karışırken Türkiye’nin yaşam üçgeninin kenarlarını yeniden düşündüm; enerji, savunma, finans…
Bu üçü milli olmadan olmuyor, olmaz…
Bu üçü milli olmadan olmuyor, olmaz.
Kapitalizme kapılındı gidiliyorken Türkiye asıldı, 10-15 senelik hikâye, gemi bu üç yerden çekti, biri koptu ikisi duruyor.
Bu arada gemini koparan finans, kopan gemi halatı gibi biçti gidiyor.
Şimdi bakıyorum da o gün yapılan yanlışların hiçbirinden vazgeçilmemiş. Bakınız, ABD merkez bankası FED, tarihte belki ilk defa doları küresel rezerv olarak değil, ABD’nin milli parası olarak yönetiyor. Avrupa Birliği Euro Bölgesi merkez bankası ECB, FED’den önce faiz indirme cesareti gösteriyor.
Mesele merkez bankaları değil, faiz de değil. Mesele küreselleşmenin kaynağı olan........