Kod adı İrtica-906: İstiklal şairimizin kendi vatanındaki gurbeti |
Vatan cüda değilim, fakat firakıyla
muhacirâne gezer ağlarım öz diyarımda
....
Bu diyarın, hani sahipleri dersin, cinler,
Hani sahipleri der, karşıki dağdan bu sefer.
Milli şairimizi kendi vatanında muhacirâne bir ruh haline sokan gelişmeler çok kısa bir süre içinde yaşanmıştı. Neticede 1925’te peşine takılan hafiyelerin ruh dünyasında yarattığı müthiş daralmadan çıkabilmek için 11 yıl sürecek bir memleket hasretine katlanmak üzere Mısır’a gidecekti. Oysa bizzat kendisi daha birkaç sene önce bu millete hediye ettiği İstiklal Marşı’na “Korkma! Sönmez bu şafaklarda yüzen Alsancak, sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak!” vaadiyle başlamıştı.
Yurdunun üstünde tüten ocaklar elbette sönmemişti, sönmeyecekti ama her nasılsa bu vaadi yapabilen şair bu vatanda muhacirane bir hale düşmüş oluyordu.
Mehmet Akif’e Türkiye’yi o günlerde yaşanmaz hale getiren şartlar gittikçe daha da ağırlaşıyordu üstelik. Kalsaydı, gitmeseydi, ülkede mücadele etme yolunu seçseydi daha iyi mi olurdu?
Böyle diyenler var. Said Nursi kaçmadı mesela, itile kakıla, sürgünden hapise, hapisten mahkemelere süründürüldü.
Elmalılı Hamdi Yazır kaçmadı, üstelik bir de tefsir yazdı. Gerçi Cumhuriyetin ilk yıllarında kendisinden yapması istenen tefsiri bitirdiğinde kitap çok sınırlı sayıda basılıp hemen hiç dağıtılmadı, okutulmadı. Ama yine de o tefsiri yazacak imkânı bulabildi. Tabir caizse evine kapandı ama, dışarı hiç çıkmadı. Dışarı çıktığında başına geçecek şapkayı kendisine bir taciz bir şiddet bir beden işgali olarak gördü belki.
Herkes bu ikisi kadar şanslı değildi tabi. İskilipli Atıf Hoca “Şapka Devrimi”nden önce yazmış olduğu bir risale (Frenk mukallitliği ve Şapka) bahane edilerek İstiklal Mahkemesinde asılı verdi.
Mustafa Kemal’in silah arkadaşları İstiklal Mahkemelerinde darağacını boyladı. Hani derler ya “o olmasaydı, olmazdı”. Gerçekten de o olmasaydı İstiklal Harbi olamayacaktı denilebilecek birinci isim, Kazım Karabekir,........