Birinci aşama: SDG’ye askeri uyarı hazırlığı

Son zamanlarda sık sık vurguluyorum: Şam’ın SDG ile yaptığı 10 Mart anlaşması yıl sonunda doluyor. Zaman ve zemin SDG aleyhine daralıyor. Bu kapsamda Şam, uluslararası, diplomatik, siyasi ve askeri konsolidasyonu sağladı. Türkiye, ABD, Suriye anlaştı. Çerçeve belli: Suriye’nin toprak bütünlüğü öncelikli kriter. Hedef, tüm kesimlerin kendini eşit hissettiği, kimsenin dışlanmadığı, hakların korunduğu, ülke kaynaklarının herkese eşit dağıtıldığı, komşularıyla barışık, istikrarlı ve müreffeh bir ülke. Şam bu taahhütün altına imza attı. SDG ise bir istikrarsızlık unsuru olarak, orada öylece duruyor.


ANKARA’NIN ÇERÇEVESİ VE İLK DEAŞ OPERASYONU

Kaynaklarım Ekim ayında bana şöyle bir çerçeve çizmişti: “Oval Ofis’te, Cumhurbaşkanı Erdoğan-Trump görüşmesinde Amerikalılar ‘Suriye’de Türkiye’yi rahatsız edecek hiçbir gelişmeye izin vermeyeceğiz’ mesajının altını kalın bir şekilde çizdi. CENTCOM, SDG’yi ‘Sene sonuna kadar Şam’la anlaş, ilanihaye burada kalmayacağız’ diyerek uyardı. Kürtlerin haklarını almaları bizi de rahatlatır. Ancak federasyon olmaz.”

Şam-SDG görüşmeleri sürüyordu ama bir noktada tıkandı. SDG, Suriye’de açıkça ademi merkeziyetçilik istiyor. Silah bırakmam diyor. Tıkanma takriben Kasım ayı başında oldu. Şara’nın Beyaz Saray’da ABD Başkanı Trump’la görüşmesinden hemen sonra (Trump da muhtemelen 2026’da Şam’ı ziyaret edecek). Bu görüşmede Suriye, DEAŞ’a karşı uluslararası koalisyonun bir parçası oldu. Şam-CENTCOM ilk ortak DEAŞ operasyonunu geçtiğimiz hafta yaptı (CENTCOM’un SDG’yi de operasyona dahil etmek istediğini, Şam’ın buna izin vermediğini duydum, ancak teyit edemedim.) SDG, şartlar aleyhine gelişirken sürece uyum sağlamaktan ziyade........

© Yeni Şafak