Horasan Erenleri hakkında birkaç soru
Önceki yazımızın sonunda mezhep ve tarikatların ortak siyasi tutumlarıyla ilgili olarak zikrettiğimiz “Devletle olmama ama devletsiz de kalmama” yargısını soruya tebdil ettiğimizde, Peygamber Aleyhisselam’dan on yıl sonra, onun tertemiz ve pak eşlerinden
Ümmü Seleme
’nin (r.anhâ) ellerine doğan
Hasan-ı Basrî
’nin (r.h) “el-menzile beyne’l-menzileteyn” (fıskın/fasıkların menzili; cebir-teslimiyet) görüşüne kadar inmemiz gerekir.
Hazretin hayatını ve ilgili görüşlerini nasipse müstakil bir yazıya havale ederek asıl konumuz olan Horasan Er(en)leri bağlamında, önce şunu sormalıyız:
“Horasan’da intişar edip Müslüman-Türklerin Anadolusunu mayalayan tarikatların siyasetle mesafeleri nedir?”
Selçuk Eraydın
, bu tarikatlar bahsinde Horasan – Türkistan – Anadolu hattında belirlediği üç koldan üçüncüsünde şu isimleri zikreder:
Hasan-ı Basrî, Habib A’cemî, Dâvûd Tâî, Sirâceddîn Bağdâdî, Ma’rûf Kerhî, Tayfûr (Ebû Yezid Bistâmî), Harakânî, Ebû Ali Farmedî, Yusuf Hamedânî, Ahmed Yesevî.
Emevîlerin zulmüne rıza göstermemekle birlikte, Müslümanların gücünde bir zayıflamaya meydan vermemek için onlara isyan etmeyi de makul görmeyen ve böylece tekfirci Haricîlik’le teslimiyetçi İmametçilik (Şiir merkezli Râfizilik) arasında en doğru muhalefeti temsil eden Hasan-ı Basrî’nin, tasavvufa / tarikatlara kaynaklık etme bahsinde salt maneviyatı esas aldığını söylemek ne derece doğrudur?
Zikrettiğimiz silsiledeki isimlerden biri olan Horasanlı
Ebû Ali Farmedî’
nin, ilk devir sûfî müelliflerinden Kuşeyrî’nin öğrencisi ve müntesibi, aynı zamanda İmam........
© Yeni Şafak
visit website