Haçlı ittifakının Gazze’de yaptığı vahşi yıkım ve soykırımın derin acısıyla, kardeşlik ve dolayısıyla ümmet olma şuurunu kaybetmemiş olan Müslümanların “İki milyarlık İslam dünyası, üç buçuk SiyoNazi’yi neden durduramıyor?” sorusunun yerini giderek “Durduramadık, mahcubuz ve çok üzgünüz!” ifadeleriyle pekişen bir acziyete, tükenişe ve sessizliğe bıraktığı malumdur.
Buna karşı SiyoNazilerin pervasızlığının ve bu pervasızlığı vahşet suretiyle canlı yayında seyreden dünya milletlerinin üç maymunu oynamasının tarih, siyaset ve ideal esaslı nedenlerini yazmanın da artık bir karşılığı kalmıyor. Çünkü Hicazlı bir kardeşimin “SiyoNazilere teslim olan kral-valinize neden karşı çıkmıyorsunuz” sorusuna verdiği “Ne yani Suriye gibi mi olalım” cevabında insani ve imani tüm değerler, idealler, bir buzun güneşte eridiği gibi eriyiveriyor.
Öte yandan söz konusu düzeyde yazmak yakınmaya, suçluluk duymaya ve başkalarını suçlamaya açık olduğundan, işlenmiş bir günahın tekrarlanması şeklinde inancımızın yasakladığı bir şeyi yapmaya da evrilebiliyor.
Hakikat ise asla değişmiyor, bilakis Süreyya yıldızı gibi parlıyor:
“Yaralı işler görmekte acele ediniz. Zira yakın gelecekte karanlık geceler gibi birtakım fitneler ortalığı kaplayacaktır. O zaman da insan, mümin olarak sabahlar, kafir olarak geceler; mümin olarak geceler, kafir olarak sabahlar. Dinini küçük bir dünyalığa satar.”
Peygamber Aleyhisselam’ın bu haberlerinde vurguladığı fitneyi, ona maruz kalmanın şikayetiyle değil, ondan korunma gayretiyle birlikte........