Kendi bölgelerimizi işaretlemeye başlamalıyız…

İsrail’in New York Başkonsolosu Türkiye’yi “düşman” ilan etti. Şaşırmadığınızı biliyorum; iki ülkenin birbirini ağır biçimde eleştirmesi, hatta can yakmak için en hassas olduğu konulara parmağını sokarak kanırtması bu konjonktürde “normal” karşılanabilir. Fakat, “düşman” ilan etmek, özellikle diplomaside, uluslararası hukukta farklı anlama gelir. Bunun resmi kağıda dökülmüş formatı zaten “savaş ilanı” demektir. ‘Diplomat’ efendinin boyu o kadarına yetişmez ama İsrail’in Türkiye’ye karşı organize saldırılar kurduğunu biliyoruz…

Başkonsolos’un açıklamalarından 24 saat sonra, Tel Aviv’de Yunanistan-Kıbrıs Rum tarafı-İsrail başbakanları bir araya geldiler. Herhalde ne konuştuklarını tahmin edersiniz; ‘İsrail basınına göre zirvenin perde arkasında, Türkiye’nin bölgesel etkisini sınırlamaya yönelik hamleler ve güvenlik planları bulunuyormuş’…

Aynı gün Birleşik Arap Emirlikleri Devlet Başkanı da, Kıbrıs Rum tarafını ziyaret ediyordu. BAE, kısa süre öncesine kadar Ortadoğu’nun farklı bölgelerinde Türkiye ile sık karşı karşıya geldi. Libya bunların içinde en belirgin olanlarından biridir. İlişkilerimizin limonî döneminde mide kaldıran açıklamalarını da anımsıyorum. Fakat onu aynı listeye kolaylıkla ekleyemiyoruz-diplomasi böyle bir şey işte-Suriye konusunda bize yakın adımlar atarken, Filistin meselesinde de sık sık aynı masayı paylaşıyor. Eh, bir de Trump’ın Körfez’e bakışı var. Ancak daha incelikli çizilmiş büyük harita üzerinde BAE’nin de, örneğin, Körfez’den Hayfa’ya ve Akdeniz’e açılan yollara katılabileceğini söyleyebiliriz. Türkiye’nin ağırlık verdiği, “Orta Yol” ulaşım-enerji-taşıma güzergâhına, hatta Irak Refah Yolu’na nasıl baktığını da merak ediyoruz…

Manidar zamanlamalara Fransa ile Kıbrıs Rum kesiminin özel bir anlaşma imzalamasını da dahil edebiliriz. Bu mutabakatın kapsamlı “savunma” boyutu dikkat çekicidir. Paris’in Kıbrıs’ın güneyine........

© Yeni Şafak