Bir…

İki…

Üç…

Uluslararası ve yerli medyada genellikle ‘mobilya fuarı’ muamelesi görse de bu zirveler, küresel eğilimin akış hızı ve debisi hakkında önemli işaretler veriyor. Kaldı ki, daha kalıplı olanlar da var…

Her iki zirve farklı kutupları temsil etse de temel motivasyonları Rusya ve Çin’di. G7, bilinen duruşları dışında farklı bir şey söylemeyen tekrar toplantılardan biriydi. Ancak Orta Asya zirvesi, sadece kutuplar arası çekişmenin tezahürlerinden biri olarak değil, baskı yaptığı alanlar, artı, Rus-Çin ilişkilerine dikkat çekici sayfalar açtı…

Şimdi inceleyecek değiliz çünkü daha öncelikli durum var. Türkiye’nin 14-28 Mayıs sonrası ortaya çıkan yeni stratejik konumunun taraflara ne söyleyeceği…

Ankara, Doğu-Batı çatışmasının sembolüne dönüşen Ukrayna savaşının getirdiği baskılar altında. İsveç’in üyeliği, Transatlantik İttifak’taki yerine sahip çıkması gerektiği, Rusya ilişkilerine çeki-düzen vermesi talebi, Avrupa dengeleri, vb…

Kimi sonuçlarını Temmuz ayında Litvanya-Vilnius’da gerçekleşecek NATO zirvesinde göreceğiz. Burada Türkiye’nin İsveç konusunda ne karar vereceği ve Rusya ile ilişkilerinde Ukrayna-Batı çizgisine ne kadar yaklaşacağını anlayacağız. Bu yüzden şu sıralar NATO’dan Ankara’ya daha çok mesaj geliyor. ABD Başkanı Biden’ın seçim ertesi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı arayan ilk lider olması, takiben Çavuşoğlu-Blinken görüşmesi, NATO Genel Sekreteri Stoltenberg’in Türkiye’ye yapacağı ziyaretin nedeni bu.

Bunları yönetme/ele alış biçimi, Türkiye’nin mevcut denge tutturma stili kadar, seçimlerle gelen yeni gücüyle de alakalı…

Türkiye’de dış politika tartışmaları genellikle aktüel durumun getirdiği dar kadrajlardan bakarak ele alınır. Mesela, eğer İran’a ilişkin duygu-düşünceleriniz olumsuz veya ön yargılı ise Suriye’deki varlığının üzerine yürümeye karar verebilirsiniz. İran’ın bölgeye Çin’i taşıdığı, Rusya’nın zaten orada olduğu ve üçünün bir sinerji yarattığı gerçeğini eksik tartabilirsiniz. Tersi de söz konusu; bunlara bakarken ABD’nin bu coğrafyadaki varlığını ikincil sayıp, on yıllardır on binlerce evladınızı öldürdüğünü unutma gafletine düşebilirsiniz…

Bu yüzden küresel kutuplaşmanın komplikasyonlarından olan gelişmeleri Türkiye’nin esas sorunu saymak, arkadaki haritayı perdelemek anlamına gelir. Oysa sahne arkası artık sahneden büyüktür…

Çünkü nihayetinde muhataplarınız duymak istemeyeceğiniz o soruyu size yöneltebilirler; “tarafını seç”!

Evet şunlar doğrudur; Batı eskisi kadar parlamıyor, iki, Doğu yükseliyor, üç, gerilim artıyor. Dört, Türkiye’nin yakın siyasi tarihi Batı’ya yaklaşırken güvenmemeyi vazediyor. Beş, Ama doğunun getirdikleri konusunda da emin değiliz.

Küresel konjonktür ve seçimlerin kredisi, Türkiye’nin kendi yolunda gitmesini kuvvetli seçenek olarak sunuyor. Bu yol diğer ikisinin getireceği zorlukların toplamından daha yüklüdür.

Ama Türk’ün yolu hep böyledir…

QOSHE - ‘Perde’… - Nedret Ersanel
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

‘Perde’…

1246 1
03.06.2023

Bir…

İki…

Üç…

Uluslararası ve yerli medyada genellikle ‘mobilya fuarı’ muamelesi görse de bu zirveler, küresel eğilimin akış hızı ve debisi hakkında önemli işaretler veriyor. Kaldı ki, daha kalıplı olanlar da var…

Her iki zirve farklı kutupları temsil etse de temel motivasyonları Rusya ve Çin’di. G7, bilinen duruşları dışında farklı bir şey söylemeyen tekrar toplantılardan biriydi. Ancak Orta Asya zirvesi, sadece kutuplar arası çekişmenin tezahürlerinden biri olarak değil, baskı yaptığı alanlar, artı, Rus-Çin ilişkilerine dikkat çekici sayfalar açtı…

Şimdi inceleyecek değiliz çünkü daha öncelikli durum var. Türkiye’nin 14-28 Mayıs sonrası ortaya çıkan yeni stratejik konumunun taraflara ne söyleyeceği…

Ankara, Doğu-Batı çatışmasının sembolüne dönüşen Ukrayna savaşının getirdiği baskılar altında. İsveç’in üyeliği, Transatlantik İttifak’taki yerine sahip çıkması gerektiği, Rusya ilişkilerine çeki-düzen vermesi talebi, Avrupa........

© Yeni Şafak


Get it on Google Play